İnsanların tüketime ve yalnızca sahip olmaya özendiği, güç peşinde koşmanın neredeyse tek değer olarak sunulduğu bir devirde yaşıyoruz. İstesek de istemesek de sürekli bir yerlere bir şeylere yetişmeye çalışıyoruz. Bu hızlı tempo içinde, durup bir çiçeği koklamaya bile vaktimiz yokmuş gibi davranıyoruz.
Bir kuşun ötüşünü ne zamandır fark etmiyoruz?
Aklımız, algımız, ilgimiz dağınık, birbirimizi görmüyoruz.
Çevremizden gelen yoğun dış uyaranlar nedeniyle kendi iç sesimizi dinlemeyi unuttuk, paylaşmıyoruz. Tüm bunlar bir araya gelince de, özümüzde yatan yaratıcı gücü kaybediyoruz. Herhangi bir sanat dalıyla aktif olarak uğraşıp üretim yapmak bizi günlük yaşamın stresinden uzaklaştırırken kendi iç sesimizi dinlememiz içinde bir fırsat yaratır. İlgi alanımız müzik, resim, fotoğraf, seramik, maket yapımı, bahçe işleri, yazmak… Her ne olursa olsun dış dünyadan uzaklaşıp kendimiz için bir şeyler yapmamızı, günün yorgunluğunu, gerginliğini gidermemiz için mola vermemizi ve deşarj olmamızı sağlar. Ne yaparsak yapalım dikkatimizi yoğunlaştırdığımızda, yaptığımız işe odaklandığımızda başka bir şey düşünmeyiz. Bu bize çocukluğumuzdaki gibi anı yaşamayı, geçmişin “keşkeler” ile dolu pişmanlıklarını ve gelecek kaygısını düşünmediğimiz o an ’ın tadını çıkartmayı hatırlatır.
İşte bu noktada sanatın iyileştirici gücü ortaya çıkar. İç dünyamızı rahatlıkla ortaya koyabildiğimiz, kendimizi açıkça ifade edebildiğimiz bir alandır sanat.
Bu yüzden kuruldu Tersane…
Unutulmuşları hatırlatmak, susan zihinleri konuşturmak ve birlikte hareket etme bilincini yeniden bulaştırmak için…
Gökçe Balıkel & Duygu Çelebi & Polat Niloğlu