Sergi adını sürgün ruhunu incelikle yansıtan İspanyol yazar Juan Goytisolo’nun ‘Yeryüzünde Bir Sürgün’ adlı derleme kitabından ve yaşamı ‘gitmek’ olarak algılayıp yıllarını Almanya’da geçiren yazar Tezer Özlü’nün kendini yeryüzünün her yerinde sürgün görmesine referansla alıyor. Memleketlerini bırakarak başka yerlerde yaşayıp
DEVAMI üretmeye devam eden, kendini bazen gezgin bazen sürgün ama her halükarda ‘yeryüzü sürgünü’ sayan bu iki yazar, göçmen kimliğinin gölgesine sığınmaktansa küreselleşen dünyada sürekli olarak artan hareketlilik ve göçün hızla yeniden şekillendirdiği gerçeklik hakkında düşünüp ürettiler.
“Kendimi genellikle yeryüzünün her yerinde sürgün sayıyorum. Ve hiç bir yerinde göçmen saymıyorum. Yazdıklarım göçmen yazını değil. Somut anlamda sürgün yazını da değil. Ben kendi kendimi her an, her yerde için için sürüyorum.”
Tezer Özlü, Yeryüzüne Dayanabilmek İçin, YKY (hazırlayan Sezer Duru), 2016
“Kalıplardan kaçmak için gidiyorum. Gitmekten yılmayacağım. Kentlere gitmek, kocalara gitmek, geri dönmek, ülkelere gitmek, tımarhaneye gitmek, gene gitmek, gene gelmek, hiçbir şey yıldırmayacak beni. Yaşamı, gitmek olarak algılıyorum.”
Tezer Özlü, Yaşamın Ucuna Yolculuk, 2005
“İnsan ağaç değildir. Kökü olmaz, kalkar, yürür, gider!”
Juan Goytisolo, Yeryüzünde Bir Sürgün, Metis (hazırlayan Neyire Gül Işık), 1992
Avrupa, son yıllarda savaş ve politik çalkantıların tetiklediği yeni göç dalgası ve yükselen yabancı düşmanlığı arasında sıkışırken Türkiye, sürekli göç alıp veren, üstelik sosyopolitik meseleleriyle kendi halkında sürgünlük tedirginliği yaratan bir ülkeye dönüştü. Sergi, bu göç ikliminin nüvelerini sanat yoluyla anlamak adına yakın dönemde Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyadan Almanya’ya, özellikle de Berlin’e yerleşen ya da sadece bir misafir sanatçı programı için kentte geçici süreliğine yaşayıp çalışmayı deneyen sanatçıların çalışmalarına bakıyor. Memleketlerini geçici ya da kalıcı bir süre bırakıp Almanya’da üreten dört sanatçı, farklı üslup, deneyim ve bakış açılarıyla aidiyet, yabancılık ve yer değiştirme kavramları üzerine düşünüyorlar. Otobiyografik aktarımlarla kişisel ve psikolojik bir yolculuk olarak değerlendirdikleri göç ve sürgün kavramlarını bilinen kalıpların ötesine taşıyorlar.
Sergi, Zeynep Kayan’ın Berlin’deki geçici atölyesinde bir yerden başka yere gitmek ya da arada kalmak kavramlarına dair içsel sorgulamalarıyla ortaya koyduğu performatif imgelerle açılıyor. Manaf Halbouni’nin yersiz-yurtsuz yollara düşenlere ithaf ettiği ilk serisi, sanatçının göçebe ruhuna ve bağımsız doğasına işaret ederken kamusal bir barış anıtı sayılan ikinci çalışması, son yılların en acıklı göç dalgasını yaratan Suriye İç Savaşı’nın gerçekliğini Berlin ve Dresden meydanlarına taşıyor. Aynı coğrafyadaki bir başka trajediden kaçan Hiwa K’nın sergideki ilk video-hikayesi Irak’tan Almanya’ya uzanan yolculuğuna ve sürgünlük deneyimine dair duygulu bir şiir gibi akarken, diğeri sığınmacı ve mültecilerin mütemadiyen yaşadığı resmi sorgulamalar kadar sert ve çarpıcı. Antonio Cosentino’nun Berlin’deyken rüyasında Berlin Duvarı’nın bir benzerinin İstanbul’u iki kutba ayırdığını görmesiyle tetiklenen üretimleri ise, sanatçının nereye giderse gitsin peşini bırakmayan aidiyet ve aidiyetsizlik hissinin tezahürü olmalı.
Yeryüzünde Bir Sürgün için hazırlanan sergi kataloğu, küratör Çelenk Bafra’nın sergi ve yapıtlara dair kavramsal metninin yanı sıra “Bu Ülkeden Gitmek: Yeni Türkiye’nin Göç İklimini Buradakiler ve Oradakiler Anlatıyor” başlıklı kitabın iki yazarından İlksen Mavituna’nın yeni bir makalesine yer veriyor.
DAHA AZ GÖSTER