Açık arazide gök ve yerin birleştiği coğrafi mesafeyi ifade eden ufuk kelimesi, dilin zamana dayalı yanı ile algılandığında, potansiyel geleceği imler. Değişim de akış halinde olan zamanın karakteristik yanlarından biridir. “Yer Değiştiren Ufuklar” ise zaman ve mekan içinde değişip duran varlığımıza ait durum ve şartların tezahürleri üzer
DEVAMIine çeşitlemeler sunan bir proje.
Çalışmalarını yıllardır dünyanın farklı coğrafyalarında sürdüren küratör Misal Adnan Yıldız’ın kaleme aldığı katalog metninde de belirttiği gibi “Birbiriyle ilişkilendirilebilecek resimsel, fotoğrafik ve heykelsi formların geçici ortaklığında kurulan bu eski usül oda sergisinin en net açısı, yaşamın değerini, çemberini ve anlamını özgürlük, yer değiştirmek, değişen doğa ve yaşam şartları etrafında yeniden düşünmek…” üzerine kurgulanan bir yapıda.
Yaşamı ve çalışmalarını İstanbul-Viyana ekseninde sürdüren Nilbar Güreş feminist jestler ve anlatımcı vurgularla şekillenen eserleriyle katılıyor seçkiye. Birdenbire yer değiştirmenin yol açtığı durumlara dayalı soyutlamalardan, malzeme çeşitliliğine, teknik yetkinlikten sanatçının araştırmacı yönüne dek tüm boyutlarıyla var olmanın eşlikçisi eserler bunlar. İkili desenlerinde ekonomik renk ve yüzey kullanımı anlatılmak istenen konuyu odaklarken, buluntu taş ve kumaştan oluşan yerleştirmesi ayrıca sergiye özgü ürettiği “Sahnede Yağmur” adlı eseri, sanatçının pratiğindeki zenginliği aktarıyor.
Şam doğumlu, Berlin’de yaşayan Khaled Barakeh ise gündelik yaşam algıları üzerinden ait olma durumlarını sorguladığı interdisipliner eserleriyle sergide. Güncel izleyicinin bağ kurmakta zorlanmayacağı işleriyle eleştiri kadar bir tür farkındalık eşiği yaratabiliyor Barakeh. Suriye’nin yedi farklı siyasi bölgesinden çekilmiş gökyüzünü konu alan “The-7th” insan icadı ideolojilerle göğün katmanlı özgürlük anlamı arasındaki ayrışmayı vurguluyor. “The Untitled Images” serisinde ise sanatçı, kadrajını yeryüzüne ve savaşın sert gerçekliğine çeviriyor. Yine Suriye’nin farklı yerlerinde çekilen bu fotoğraflarda sanatçının bir cerrah titizliğiyle çıkardığı figürlerin oluşturduğu boşluk, yaşanan ama aktarılamayan acı ve şiddetin temsiline dönüşüyor. “One Hour Is Sixty Minutes, And Vice Versa” adlı eser de evrensel bir olgu olan zamanın, Batılı olmayan yerel bir kültürde nasıl algılandığını irdeliyor.
İstanbul’lu Neşe Karasipahi de mermer ve soyut formlu bir heykel yerleştirmeyle katılıyor sergiye. “Uzak” adlı eserde malzemenin stilize ve üç boyutlu yorumlandığını görüyoruz. Uzaklara ulaşmayı olanaklı kılan gemi, sanatçının bu kavramsal yorumuyla kendinde barındırdığı bu eylemin ötesinde zihnin ve hayal gücünün tetikleyicisi olarak karşımıza çıkıyor.
DAHA AZ GÖSTER