Kendi şifasını paylaşan bir sergi; VARIM!
Modernitenin dönüştürücü ve sorgulayıcı özelliklerinin miras kaldığı günümüz kuşağında yeni birey, bu mirası verili toplumsal ekonomik kodları yeniden yapılandırmak, şifreleri çözmek ve kendi gerçeğini aramak üzere kullanıyor. Rainer Funk’ın deyimiyle, “Modernitenin gelip dayandığı nokt
DEVAMIada yeni birey kendi ‘Ben’ini yaşamak istiyor.” Bugün kendi ‘Ben’ini yaşayan insan ise, David Harvey’ın dediği gibi“ reggae dinler, bir western seyreder, öğlen yemeğinde McDonald’s, akşam yerel mutfak çeşitlerinden yer; Tokyo Paris parfümü sürer, Hong Kong’da Retro giyinir.” Bu eklektizm kavramı, çağdaş kültürü yaşayan bireyin çoğulcu yapısını ve sosyolojik geçitlerini anlamamıza yardımcı olur.
Bu bağlamda çağdaş kültürün göstergesi olan çağdaş sanat da, Arthur Danto’nun “sanatın sonundan sonra sanat” anlayışı kapsamında Achille Bonita Oliva’nın belirttiği trans-avangard alanı üzerinden hareket ederek“bir eserden diğerine, bir stilden ötekine göçebiliyor. Herhangi bir hesaplaşma, ideolojik zorunluluk hissetmiyor. Yaratıcılık bir baştan çıkarma, bir mutasyon vakası olarak kendi deneyimini geliştirmeyi amaçlıyor.”
Ekin’in VARIM başlıklı sergisi, kendi deneyim alanını paylaşan bir sergi olan BAZEN’in (2019, Kova Artspace) devamı niteliğinde düşünülebilir. Birbirini tamamlayan sergilerin ikincisi olan VARIM'da, sanatçı kendi ‘ben’ini arayan ve deneyimini geliştirmeyi amaçlayan entelektüel çalışmasını bu sefer daha da katmanlandırarak hem teknik, hem de içerik açısından daha dışa dönük bir iletişim alanına taşıyor. Bu tavır son derece içsel ve psikanalitik bir meydan okuma da içeriyor. Bu meydan okuma sanatçının kullandığı nesnelerden, sergiyi ele alma biçiminden hemen anlaşılıyor. Sergide kentle olan ilişki üzerinden atölye dışına taşan üretme pratiği, cesurca ifşa edilen sokak sanatı Tag’i,kentte akışta olmanın getirdiği özgürleştirici ruh sonuna kadar hissediliyor.Ekin’in kafasının içinde gezinen ve kendi deyimiyle “modern şiir” dediği rap sözleri ise sanki onun özgürlük ilaçları;VARIM diyen sergide hissettiği tüm bu özgürlük alanını ve şifayı kendi dünyasında saklamak yerine izleyiciyle paylaşmayı tercih ediyor. Bu anlamda sergideki her iş aynı zamanda bizlere, onun hissettiği özgürlüğü bizim de hissetmemiz için bir şifre niteliğinde.
BAZEN de olduğu gibi bu sergide de Ekin’in sokakta yaptığı duvar resimlerinden kolaylıkla hatırlayabileceğimiz skeçleri, animeleritemiz ve steril bir sunumun aksine sanki Ekin onları nasıl görüyorsa bizlerin de öyle görmesini istediği bir kurgu halinde karşılıyor.Bu anlatılara ek olarak sanatçı bu sergisinde Kahve Mug’larına, Taş Baskılara ve Videolara da yer veriyor. Fake Gods adını verdiği yeni serisi ise sanatçının kendi özel hayatından taşan işler olarak dikkat çekiyor ve inceden sosyo / kültürel bir sorgulamayı da serginin düşünsel havuzuna bırakıyor.
Serginin mekandaki kurgusu, bu sefer Ekin’in kendi atölyesinden koparılmış ve yine galeriye nakşedilmiş gibi direkt, içeriden ve samimi. İşlerin geneline hakim olan metinler, renkler, malzeme seçimleri ve skeçler daha çok sokak sanatının serbest, özgür diline ve aynı zamanda Grafik Tasarım alanının tipografik düzenlemelerine dokunsa da serginin bütünündeki sentez daha çok, Çağdaş Sanatın özellikleri içerisinde değerlendirebileceğimiz kategori üzeri, seçkincilikten ve beğenilme kaygısından uzak, özgün bir anlatımla bizi karşılıyor.
Ekin’in hem yerel hem de küresel; siyasi, politik, ekonomik ve kültürel baskıların arasında bir ifade özgürlüğü olarak görülebilecek, düzensizlik içerisinde düzenin hakim olduğu, iddialı iş yapma hırsına teslim olmamış bu samimi ve güçlü sergisi ile bize sunduğu reçetede şifa buluyor, bir kez daha onun özel ve özgün dünyasında yeni anlatılara tanık oluyoruz.Şimdiden üçlemenin son sergisini heyecanla bekliyoruz.
DAHA AZ GÖSTER