Dirimart, Türkiye’de modernizmin önde gelen isimlerinden Fahrelnissa Zeid’in gençliğinde yapmaya başladığı ve 1975’te Amman’a taşındıktan sonra hayatının son döneminde ağırlık verdiği portrelerinden bir seçki sunmaktan mutluluk duyar. Farklı dönemlerini temsil eden bu portreler, izleyiciyi sanatçının yirminci yüzyıla yayılan pratiğini keş
DEVAMIfetmeye davet ediyor.
Ailesini, yakın dostlarını ve öğrencilerini tasvir ettiği portreler, sanatçının seksen yıl boyunca tuttuğu eskiz defterlerinin sayfalarında belirir. Yoğun olarak portreyle ilgilendiği dönemlerde iki farklı eğilim gözlemlenir: 1960–1972 yılları arasındakiler dokunaklı psikolojik araştırmalar niteliği taşırken, Amman döneminde yaptıkları forma ve renge vurgu yapar, detayları öne çıkarır. Kızı Şirin Devrim’e göre “hayatının en yaratıcı, üretken ve ödüllendirici dönemi”ne denk gelen Amman yıllarında Fahrelnissa, öğrencilerine sanat dersleri verirken kendi pratiğinde portreye ağırlık verir. Yenilikçi, entelektüel enerjisini öğrencilerine akıtır, portreler ise safi “kendisi için” yaptığı resimlerdir.
Fahrelnissa’nın 1960–1972 dönemi portreleri iki kategoride incelenebilir: galericilerinin, onların ailelerinin ve arkadaşlarının yüzlerini ve gövdelerini resmeden portreler ve en yakınlarının yüzlerinin çok yakından betimlendiği psikolojik içerikli portreler. Yakın plan portrelerde ten soyut bir yüzeye dönüşür, yüzler umulmadık renklerin üst üste gelmesiyle yeniden yapılanır. İri gözler, düşünceli bakışlar, basitleştirilmiş yüz hatlarıyla birbirini andıran modeller Fahrelnissa’yla da benzerlikler gösterir. Kalın parçalar halinde sürülen boya katmanları ve spatula kullanımıyla açılan yarıklar bu dönem portrelerinin ortak özellikleridir. Fahrelnissa’nın natüralist yaklaşımı bile soyut nitelikler barındırır: Arka plan için dikkatle seçtiği monokromatik renk uygulamaları ve tonlamalarıyla, heykelsi bir yapıda olan, belirli bir ışık kaynağından yoksun soyut portrelerdir bunlar. Kostüme ve modelinin arketipsel sembollerine önem verdiği bu stilize portrelerde yüz genelde tam karşıdan görünür, yüzey ise resmin nesnesi haline gelir.
Fahrelnissa Amman dönemi portrelerinde, 1960’lardan taşıdığı statik kompozisyonlara, stilize modellere, jenerik yüz hatlarının çevrelediği büyük gözlere bazı yenilikler ekler. Tende kullandığı nüanslı tonları ve spatula darbelerini bırakır, dışavurumcu cloisonnisme [bölmeli mine] yaklaşımını benimser. Renk parçalarının siyah hatlarla çevrelendiği bu üslubu soyut eserlerinden sonra portrelerde de uygulamaya başlar; portre çalışmalarındaki görsel sürekliliği kırar, üç boyutluluğu yok sayışını vurgular. Bunlar, resmettiği kişinin karakteriyle sade renkleri birleştirdiği, figüratif dışavurumcu tarzda saf resim alıştırmalarıdır. Önceki portrelerinin anılarını taşırken, sanatçının soyut sonrası resimlerindeki akademik olandan özgürleşmenin izlerini taşır. Portrelerin görüntüyü taklit etmesindense “hayat vermesi” gerektiğine inanan sanatçı, kasten perspektif, hacim veya rötuşta hatalar yapar. Kontrast halindeki doygun renklerle renk hâkimiyetini ön plana çıkarır, durağan yüzlere dinamizm kazandırır.
Fahrelnissa’ya göre portre, “[b]ir biçim değildir. Ondan çok daha kuvvetli, onun çok ötesinde bir şeydir […] bir portreyle kendinizi üç karakterin olduğu bir tiyatroda bulursunuz: poz veren bir insan—model—vardır. Ressam vardır, bir de sadece modelin [yüzüne] bakarak değil [başka şeylere bakarak] yaratmak zorunda olduğunuz üçüncü bir karakter. Bu, modelin önceki hayatını, o biçimlerin, onun ifadesinin ötesinde keşfetme meselesidir, lakin bu kadar ileri gittiğinizde kendinizin de derinliklerine, bir kavrayışa ulaşırsınız. Günü, saati, ânı unutursunuz. Gizemli bir seyahate çıkarsınız” (İç Dünyaların Ressamı, s. 236-237).
Sergiye paralel olarak, sanatçının Paris’teki galericisi, yakın dostu Dina Vierny’nin oğlu Olivier Lorquin’in çektiği Fahrelnissa Zeid à Paris 1949-1975 başlıklı belgeselin tamamı ilk defa izleyiciyle buluşturuluyor. Belgeselde Fahrelnissa’nın hayatında önemli yer teşkil eden André Parinaud, Katia Granoff, Dina Vierny ve kızı Şirin Devrim’in anlatımlarının yanı sıra atölyesinden farklı eserlere yer veriliyor. İzlerken sanatçıyı kendi sesinden dinleyip, bir portresinin doğuşuna da tanık olurken, atölyesinde görünen kimi portrelerle sergide karşılaşmak da mümkün.
DAHA AZ GÖSTER