Zilberman – İstanbul, Elmas Deniz’in Zilberman’daki ilk kişisel sergisi Suyun Üç Rengi’ni sunmaktan mutluluk duyar. 14 Aralık 2019 – 21 Şubat 2020 tarihleri arasında gerçekleşecek sergi, Zilberman’ın ana galeri mekanında izlenebilecek.
Kavramsal odaklı çalışan Elmas Deniz, işlerinde insan-doğa ilişkisine, tarih boyu
DEVAMInca doğa fikrine ve ekolojik kaygılara odaklanır. Sistemdeki hataları ve çevreye dair problemleri eleştirel bir şekilde görünür kılmanın yanında Deniz, yeni ürettiği işlerinde doğa ile insan arasındaki ilişkilerin biçimlerine dikkat çeker. İnsanın kötülüğü, insan eliyle verilen zararları adeta felsefi bir şekilde araştıran sergi, aslında değerler sistemine ait farklı olasılıklara değinir. İnsanın ilgisinin dışladığı her şeye dikkatimizin geri dönmesi gerektiğini düşünen Deniz, bir tohumun sesini duyamamak, bir derenin üç farklı rengini fark edememek gibi öğrenilmiş eksikliklerimizin yok oluşumuza sebep olacağını düşünerek bir çare bulma arayışına girişir.
16. İstanbul Bienali: Yedinci Kıta’da sergilenen çalışmalarının bir uzantısı olan Suyun Üç Rengi’nde Deniz, doğayla olan ilişkimizi araştırmaya ve katmanlarına ayırmaya devam eder. Sergideki işler insanın doğa ile olan ilişkisinin görünür olmayan tarihine ve ilerlediği yola odaklanır, örnek oluşturabilecek kişisel bir arşiv çıkarır, güncel hayatımızdaki yerini yakalar ve belki de geleceğini kurgular.
Deniz’in Zilberman’daki bir önceki sergi, Pedro Gómez-Egaña’nın ISLANDS’ın kurgusunu oluşturan malzemeleri geri dönüştürerek oluşturduğu video heykel yerleştirmesi Keder (2019) galerinin bulunduğu İstiklal Caddesi’nin hızlı, kalabalık ve hatta kaotik haline bir zıtlık sunar. Nükleer santral yapılması planlanan İğneada’daki Longoz ormanları çevresinden akarsuları galeriye taşır. Akarsuyun anlarının bir kataloğu olan bu heykel, bize suyu izleterek doğaya ait olanın bütünselliğini düşündürür. Bir nehir neleri kapsamaktadır? Bir akarsu ne zaman dikkatimize takılmalıdır? Kendi halinde akan bir suyun da hakları, bir tüzel kişiliği olabilir mi?
‘‘İnsandan’’ Kaçanlar (2019) işinde insanın gazabından uzak durmak için ona yaklaşmayan hayvanlarla doğal ortamlarında karşılaşırız. Karşımızdaki görseller, gece gezen hayvanları araştırmak amacıyla kurulan sensörlü fotokapanlara takılan hayvanlara aittir. Eşitsizliğin Fotokapanı (2019)’nda ise Deniz’in kendi yaptığı hareket sensörlü bir fotokapan sergiyi gezenlerin görüntülerini yakalar ve siler. Eşlik eden hukuki metin, insanların fotoğraflanmasına dair ortaya çıkan hukuki durum, insan ve diğer türler arasındaki ayrımcılığı bize hatırlatır.
Çocukluğunda oynadığı bir oyundan hareket eden Deniz, Hassas Vücutlu Kötülere Dair (2019) videosunda yumuşak ve zararsız gözüken bedenlerimizin üzerine dikenler yerleştirir. Videoya eşlik eden Antik Çağ’dan Aristo ve Plinius’a ve Ortaçağ’dan anonim yazarlara ait metinler, doğa ve insan ilişkisinin tarihsel yörüngesine işaret eder. Tarih öncesinden beri bu ilişki, sivri dişlere ya da yırtıcı pençelere sahip olmayan insanın kötü, ikiyüzlü, kibirli, bencil ve zalim tavırlarıyla şekillenmiştir. Bitkilerin kendilerini savunma için sahip oldukları çeşitli dikenler yardımıyla Deniz, insana has kötülük ve bencilliği, bedenin yumuşaklığında gizlendiği yerden çıkarır.
16. İstanbul Bienali’ndeki İsimsiz Bir Derenin Tarihi “Önemsenmeyenler” (2019) yerleştirmesinin bir versiyonu olan Bakabildiğin An (2019)’da ise Deniz, topladığı ufak organik ve inorganik nesneleri sergileyerek bakılması ihmal edileni ortaya çıkarır, görünür ve hatta nadide kılar; soyu tükendiği düşünülen ancak Longoz ormanlarında görülen bir ağaçkakana bir portre hediye eder. Böylece politik olarak gözümüzden kaçırılanı görmeyi ıskalamamak için gösterdiği inadı sergiler.
DAHA AZ GÖSTER