Filozof Elizabeth Grosz, “Chaos, Territory, Art: Deleuze and the Framing of the Earth (Kaos, Toprak, Sanat: Deleuze ve Dünyanın Yapısı)” (2008) adlı kitabında Charles Darwin’in pek bilinmeyen, cinsiyet üzerinden seleksiyon savını gündeme getirerek ilk feministlerden olduğunu iddia eder; bu sava göre dişiler, erkeklerin cinsiyet özellikler
DEVAMIini belirleyen güçtür. Darwin, örnek olarak erkek kuşları verir. Muhteşem renkleri, süslü vücutları ve etkileyici sesleri ile dişileri çağırırlar. Grosz, güzellik kavramımızın hayvanlardan geldiğini iddia eder.
Grosz, savına şu şekilde devam eder; “Sanat, doğadaki fazlalığın cümbüşü olmakla birlikte vücudumuzdaki fazla enerjiyi de kutlar. Diğer bir deyişle, ilk sanatçılar da biz değiliz, belki en iyi sanatçılar da biz değiliz: bize başlangıç işaretini veren, hayvan dünyasıdır. O zaman bize çekici gelen nedir? Çiçeklerin çarpıcı güzelliği, kuşların şarkıları. Bir anlamda bu fazlalığın, yaratma ya da üretimden çok cinsellikle ilgili olduğunu düşünüyorum.”
Superfluous sergisindeki yerleştirme ses ile sentetik estetiği bir araya getirerek Grosz’ün estetik, mitoloji ve hayatın geleceği konularındaki teorileri arasında bağ kuruyor. Sentetik biyoloji alanındaki gelişmeler sonucu sentetik estetik alanı da ortaya çıkmış oluyor.
DAHA AZ GÖSTER