Gökçe Erhan’ın artSümer’deki ilk kişisel sergisi ‘Resimli Dünya Atlası’ 14 Eylül’den itibaren ziyarete açılıyor. Sergide Erhan’ın, Habitat serisinden yağlıboya çalışmalarının yanısıra resimlerine konu aldığı olaylar üzerine gerçekleştirdiği performanslarını içeren bir video çalışması ve naylon poşetlerden yaptığı kolajları yer alıyor. Doğ
DEVAMIa ile iç içe olan çalışmalar habitatımıza döndüğümüzde karşılaşacaklarımızın adeta bir ön izlenimini bizlere sunuyor.
Sanatçı, sergide yer alan Habitat serisinin ilk çalışmasına 2014 yılında doğduğu topraklara geri döndükten sonra başladı. Bu 3x5 metre boyundaki resimde, yaşam alanına, kendini merkezde konumlandırarak çevreye doğru yayılan ve günümüze kadar devam eden bir zaman döngüsünde kaydettiklerini gözler önüne seriyor. Sanatçı sanatsal üretiminde doğanın her bir parçasını; insanı, hayvanı, bitkiyi, aileyi, komşuyu, işçiyi, çiftçiyi, ormanı, akan dereyi, ekim sonrasında gelen hasatı bir dişlinin parçaları gibi görselleştirirken, resmedilmiş habitat üzerine düşünme ve tartışmayı da beraberinde getiriyor. İzleyen kadar kendisini de bu döngüye sokan Erhan, analitik gözle doğaya bakmanın resim sanatının kendi doğasını da teknik ve plastik öğeleri çözümleme aşamasında, sorgulamalarla yeniden keşiflere itiyor.
Çalışmalarda göze çarpan, yaşam alanlarımıza kurulan vahşi çöp tesisleri bir tümör gibi etrafındaki güzellikleri kemirirken galerinin mavi tonlarda gökyüzü gibi boyanmış duvarları, çok cepheli bir atlası keşfe çıkıyormuşuz hissini uyandırıyor. İzleyiciyi resimlerinde anlattığı dünyaya kuş bakışı bakmaya, onları çevreyi o şekilde kavramaya yönlendiren Erhan’ın çalışmalarında görsel algınız geniş ve ovalleşen bir perspektifte sunulan manzarayı hazmetmekte zorluk çekebiliyor; çünkü bazı resimlerde bu tarifi zor perspektife kübist ve hiyeroglif tarzda diyebileceğimiz parçalar da dahil oluyor. Bir harita gibi birbirine eklenmiş binlerce görsel ile oluşturulan çizimlerinde yer alan doğa görüntüleri, bozulmasına yol açtığımız doğanın gerçekliğini yüzlerimize vuruyor. Ne de olsa akan bir derenin kimyasal atıklarla kirletilmesine, doğada yaşayan hayvanların habitatlarının dönüşüm adı altında rant kisvesiyle metalaştırılmasına, içinde yaşadığımız doğanın vahametinin geleceği için eylemsizlik kipinde sessiz bir halde destek oluyoruz. Albert Camus’nun dediği gibi, çevremizi o kadar çok değiştirdik ki şimdi bu çevreye uyabilmek için kendimizi de değiştiriyoruz. Derin bir ekonomik krizle boğuştuğumuz şu günlerde ise Erhan’ın plastik poşetlerden yaptığı naylon para, ekonomi sayfası, piyango bileti gibi çalışmaları değer yargılarımızı bir kez daha gözden geçirmemizi tetikliyor.
Türkiye’de çevresel süreçler ve gelişimine yönelik güçlü bir çevreci hareketin, bilincin olmaması ortak gerçekliğimizde habitatlarımızı tehdit ediyor, yok ediyor. Türkiye uluslararası alanda toplam 29 tane çevre anlaşmasına taraf olsa da iktidarların sürdürülebilir olmayan çevre politikaları ve ‘çevre’ konusunun hiçbir zaman öncelikli bir konu ve gündem maddesi haline gelemeyişi, ötekileştirme zeminini de oldukça besliyor. Halkın kendi yaşam alanını, doğasını ve haklarını sahiplenmeyişi, sistem karşısındaki zayıflığı ve bilinçsizlik sonucunda sorunlar daha da derinleşmeye, ciddileşmeye başlıyor. Sanatçının bu gidişatı durdurmaya yönelik düşünceleri ve yolları da Habitat serisinin zamanla biriken parçalarıyla birlikte evrilip bir çeşit cephaneye dönüşüyor.
...
Öyle bir sis çökmüş ki güneş olup açmak, savurmak var bulutları.
Dolunay gibi parlamak, zifiri karanlık yollara,
Çiçeklerin arasında ayılmak var gerçekliğe,
Çay tarlalarında filiz ve de çay olmak var yudum yudum...
Çamlar gibi sakız verip, ormana sinmek damla damla
Şu kokuşmuş çöplüklerin,
Zehir zıkkım o gazların inadına, inadına
Nefes olmak var yeryüzüne!
Çağlayanlarla coşup, dağıtmak var barajları ve kavuşmak denizlere.
Mavi mavi yükselmek var.
Kar yağdırıp arıtmak var yeryüzünü,
Arı olmak ve çoğalmak var; vızır vızır öz peşinde...
DAHA AZ GÖSTER