Deneyiminizi arttırmak için sitemizde çerezleri kullanıyoruz. Devam ederek Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmektesiniz. Detaylı bilgi için tıklayınız.TAMAM
“Ruh kendi kalabalığını seçer ve kapıları kapatır.”
Emily Dickinson
Dört duvardan oluşan, kapısı ve anahtarı olan, içeri girip çıkılan fiziksel bir mekan, zihnin oda arzusunu her daim tetikler. Beden mekanın içinde bu gönüllü tutsaklığa boyun eğse de zihin çalışır, uydurur, uyar; seyahat eder ve gerçeklik algısını her defa DEVAMIsında yeniden şekillendirmeye yönelik manevralar yapar. Oda, ana rahminden bozma arkaik bir aidiyet duygusunu anımsatsa da kişiye bilinçte hissedebileceği sonsuz hazlar yaşama olanağı tanır. Göreli gerçeklik burada yön değiştirir, bedenin hafızası da tüm akışı “gerçekten” oradaymış gibi tıkır tıkır kaydetmeye devam eder. Yine de bunun bir seçim mi, yoksa baskı altında mecburiyetle razı olagelmek mi olduğu sorusu muğlak kalır. “İnsan odasında kalmalı ve kendi bahçesini işlemelidir. Hayal ürünü çiçeklerin yetiştiği yer burasıdır” diye yazar Jean Ommerson. Böyle bir kapalılık saplantısıyla aslında huzuru ararken tam aksine bahsi geçen bahçeye inen dikenli ve alacakaranlık bir yolu işaret eder.
ArtOda, “Kapalı Kapılar” sergisiyle odaların güvenli sınırları içinde zihnin gerçekleştirdiği tehlikeli yolların izini süren 6 sanatçıyı bir araya getiriyor. DAHA AZ GÖSTER