İçinden geçtiğimiz gerçekliğin derin izleri arasında kadınlar ve ağaçların maruz kaldığı yarıklar, nefes alışımızı yavaşlatarak bizi soluksuz bırakan türden. Hep derin, hep karanlık, hep sahipsiz. Kesmek, hiçe saymak, yakmak, bıçakla kazımak… Aynı eylemlere mekân olan iki canlı. Biri erkekliğe yer açmak için ölüyor, diğeri köprülere, oto
DEVAMIyollara, dev sitelere…
Ümit Öztürk’ün heykellerinde, ağaçlardan doğan kadınlar, demirle büründükleri yeni bedenlerinde kopma ve aşınmanın eşliğinde sahipleniyorlar ortak kaderlerini. Dövülen öldürülen, yok sayılan kadın bedeni ceviz ağacının içinden doğuyor usulca.
2017’de Yalova Koruköy’de, yaşanan yoğun yağmur sonrasında yıkılan ceviz ağaçları Ümit Öztürk ile karşılaşıyor hayatın bir yerinde. Önce ölü ağaçları taşıyor atölyesine sanatçı. Sonra hüzünlerini seyrediyor uzun bir süre. Yeryüzünün tahribatının el izlerini hatırlıyor ölü cevizlerin bedeninde. Yağmurla yıkılan ağaçların kaderi, “Kadınlarım” heykellerinin dilini sahipleniyor. Ağaçla demirin birbiri içine geçtiği bedenlerde tercüme edilen dil hem acıyı hem yıkımı izleyiciye ulaştırıyor.
Doğanın, kentsel dönüşüm ve yanlış çevre politikaları eşliğinde hem insanlıktan hem de kendi kendinden aldığı hınç, kadın bedeninin acısına tutunurken; kavruk, isimsiz, sessiz, çaresiz kadınlar doğuyor Öztürk’ün heykellerinde. 30 yıl aradan sonra açtığı bu ilk solo sergisinde kadınların toplumsal yaşam içinde maruz kaldıklarını lirik bir anlatımla ağaca ve demire geçiriyor sanatçı. Heykel sanatı içinde türlü biçimlerde yan yana gelmiş bu iki malzeme, Öztürk’ün eserlerinde neredeyse birbirinin içinden geçerek biraraya geliyor. Heykelleri izlerken paslı demir bükülüyor, ağaç da pas tutmuş direniyor diye düşünmek olası!
Heykeltıraşın malzemesiyle ilişkisi önemli bir buluşmayı canlandırır. Taş, ağaç, demir, cam, metal ya da mermer… Malzeme biçime kavuşurken sanatçının eliyle bildikleri arasında bir yerde, biçim belirir. Ümit Öztürk’ün ağaç ve demirle ilişkisi işte böyle bir buluşmayı canlandırır: Kadın cinsiyetinin toplumsal bellek içinde maruz kaldıkları Öztürk’ün elinden ağaca ve demire geçer. Bu önemli bir kesişmedir. Zira sanatçını belleği kadını, ağacın belleği de sanatçıyı sahiplenir.
Galeri Selvin’deki bu sergide; uzayan eğilen, bükülen, kıvrılan kadın bedenlerini, benzer ifade ama değişen boyutta biçimlerin birbiriyle ilişkisini ve bu ilişkinin mekânın bütününde yarattığı etkiyi görsel etkileşim açısından izleyebilir; hüznün sesini duyabilirsiniz.
Ümit Öztürk’ün ağaçtan yonttuğu, demirle bedene kavuşan kıvrılan, yaslanan savrulan, uzanan ayakta kalmaya çabalayan kadınları bir yandan kadının maruz kaldığı türlü acıyı bedenlerinde canlandırır. Öte yandan da ağaçlar aracılığıyla yeryüzü ile konuşur.
DAHA AZ GÖSTER