"Bugün yaşadığımız dünya çok kısa sürede ve hızlı bir şekilde değişim gösterdi. Yaşam her geçen gün daha da değişiyor ve yaşamı algılama biçimimiz de bununla beraber bir kırılma yaşıyor. Nüfus artıyor, şehirleşme hız kesmiyor. Gündelik yaşam hızlandıkça hızlanıyor, paranın hâkimiyeti arttıkça metaya olan arzu artıyor. Rekabet hız kesmeden
DEVAMI devam ediyor. Artık daha fazla çalışmak, daha çok kazanmak, hep daha iyi olmak ve daha fazla tüketmek için amansızca yarışıyoruz. İnsanlarla daha az iletişim kuruyor, sokakta, otobüste, iş yerlerinde, okullarda insanlarla göz göze gelmeye bile çekiniyoruz. Özgürlük olarak addettiğimiz iletişim araçları sayesinde daha sınırlanır olduk. Dünyamız kalabalıklaştıkça, bireyler olarak yalnızlaşıyoruz. Yeniçağın insanı bireyselleşmeyi tercih ediyorsa boşuna değil. Bir güven krizi yaşıyoruz. Bir paranoya… Aslında tam da kalabalıkların içinde en derin yalnızlığı yaşıyoruz.
“Tüketiyorum, o halde varım” diyen insan, yabancılaşmasını bir temele oturtmuş yabancılaşmış bir yabancıdır. Yaşadığımız yüzyıl, modern dönemin baskı altına alan, denetleyen mantığının tersine, bireye sınırsız özgürlüklerin sunulduğu bir dönem olarak gösterilse de, hücrelerimize kadar işleyen iktidarın varlığı yadsınamaz. Değişen çağ ile birlikte, iktidarın değiştirdiği şey, çağa uygun olarak, yeni medyalarla, beden üzerinde denetim kurma yollarını gündelik yaşama taşımaktır.
Foucault’un çalışmalarında vurgulandığı gibi bireyin yani bedenin izlenen, gözetlenen, disipline edilen ve kodlanan bir gözetim nesnesi haline gelmesi ve iktidar mekanizmalarının bedenleri kendi arzularına göre şekillendirmesi, bedenleri sınırları içine almakta ve adeta birer bireysel hapishane hücresi oluşturmaktadır.
Baudrilard ise modern toplumlarda artık her şeyin imgelerden meydana geldiğini ve bedenlerin neyi tüketecekleri medya ya da başka aracılarla zorlanmakta olduğunu savunmaktadır. Değişen imajların, kimliklerin, iktidarların, güzellik algısının amacı ve aracı bedendir.
İlk bakıldığında birer portre izlenimi veren Azat Yeman’ın çalışmaları dikkatli bakıldığında post modern bireyin, tükenen ve tüketilen beden temsilidir. Figürlerin henüz tehlikenin farkında olmayan kendinden emin duruşları sanki bir an sonra değişecekmiş hissi verir. Çevrelerini sarmalayan şeffaf sınırlar adeta farkındalıkla netleşecekmiş gibi görünür. İşte romantik gibi görünen ancak biraz dikkatli bakıldığında hissedilen tedirginlik çalışmaların özel olmasını sağlayan en önemli özelliklerden biridir. Çalışmalardaki bedenler hiç kimsedir ve herkestir. Onlar kalabalıklar içinde yalnız kalan, tüketerek tükenen, ruhsuz birer imaj haline dönüşmüş, kimliklerini ve aidiyetlerini kaybetmiş, kendi hapishanelerinde tutsak, itaat eden ve itaat ettikçe varlıklarını kanıtlayan birer beden temsilidir. Hepimiz gibi… "
Özlem Aleçakır
Aralık 2016
DAHA AZ GÖSTER