Bir kısım ressamlar 90’lı yıllarda disiplinler arasında epey bir kafa karışıklığı yaşadı. Bu kapsamda yer alanlara İki boyutlu tuval yetmez oldu. İşin içine üçüncü boyutu katmak, böylelikle başka bir zenginlik yakalamak peşine düştüler; olmadı! 21.’inci yüzyılın ilk çeyreğine ulaştığımızda tuval resmi, pop art dönemi sonrasında yaşadığı b
DEVAMIu gerilimli yolculukta klasik anlayışa geri döndü. Başka bir araştırma başladı. Yeni gerçekçilik! Bu akım üzerinden tuval resmi artık sadece güzel sanat eseri olarak görülmüyor. Bir düşünce aktarımı, somut bir duruma işaret eden muhalif kimliğin de dışavurumu olarak ifade edilebiliyor. Bu totoliter rejimlerdeki sloganist anlatımdan farklı olarak bireysel bir politik duruştur. Ressam sanatçı duyarlılığı içinde düşünce aktarımını gerçekleştirir. Bu noktada artık desenden, figürden ziyade anlatının önem kazandığı biçimin sınırsızlaştığı, yer yer alışıldık kalıpların dışına çıkmanın özgürlük alanı olarak değerlendirilebilir olduğu bir yüzeye geçilir. Her ne kadar son dönemlerde çeşitli siyasal düşüncelerin etkisi altında galericiler soyut resme ağırlık verdilerse de figür ön plana geçmekte gecikmedi. İnsanlar figürün anlamını bir kez daha ama bu defa farklı yönden sorgulamaya başladılar. Kısaca resim nitelik olarak önem kazanmaya başladı.
Figür akademik bulunur bu nedenle izleyici figür resmine mesafelidir. Öte yandan figüre alışan göz soyuta mesafe koyar geçişler zorlaşır hatta yer yer imkansızlaşabilir. Bana göre kompozisyon temelini desen ve anlatıda bulur. Figür Kompozisyonu gerçeğin yeniden yapılandırmasından başka bir şey değildir; kurgusalın ardındaki yeni ve görünenin altındaki yalın gerçek!
Resul Aytemür sadece görünen gerçeğin peşinde koşan bir ressam değildir. İzler, araştırır, anlar ve anlatısına zemin hazırlar. Hep böyleydi. Olgunlaşmış bir düşünce direnir, Resul böylesi bir direnişi sessiz ve derinden devam ettirdi. 20 yıl önce onun tuvaline baktığımda gördüğüm derin pentür varlığını aynen sürdürüyor. Okşanmış bir boya söz konusu değil elbet ama kavga edilip dayak yemiş bir tuvalden de söz edemeyiz. Kendine göre dokusu olan bir boyası var. Bu kalıplaşmış pentür anlayışının tekil bir yorumu. Öte yandan kompozisyonlarında uzun süredir içinde bulunduğu Beyoğlu’nun aykırı insancıklarını izlediğini görüyorduk. Bugün büyüyen tuvallerine herkesi dahil ediyor. Sadece ayrıksı olanı değil iyiyi, kötüyü, var olanı, olmaya çalışan herkesi görebiliyoruz. Bazen kıskanç bir sevgili, zavallı bir mülteci, direnişçi, devrimci, dayak, kan, ihanet derken bir bakıyorsunuz ki alaya alınmış bir gelenek karşımıza çıkıyor.
DAHA AZ GÖSTER