Selma Gürbüz’ün İstanbul Modern’de gerçekleşen “Dünya Diye Bir Yer” adlı sergisi sanatçının son otuz beş yıldır devam eden sanatsal üretimine birtakım tematik duraklar çerçevesinde bakıyor.
Selma Gürbüz’ün içinde yaşadığımız dünyadan beslenen, kendine özgü imge dağarcığıyla yarattığı gizemli ve renkli dünyasında, insanlığa, doğ
DEVAMIaya, yaşama dair semboller ve hikâyeler hayat buluyor. Sanatçının daha önce sergilenmemiş yapıtlarını odağına yerleştiren sergi, Selma Gürbüz’ün zamandan ve mekândan bağımsız; masallar, mitler, söylencelerle örülü, incelikle işlenmiş yapıtlarını ziyaretçilerle paylaşıyor. Sergide, sanatçının resim, yerleştirme, desen, video ve heykel gibi farklı ifade araçlarıyla ortaya koyduğu yüzden fazla yapıtı yer alıyor.
Selma Gürbüz’ün insan hayvan melezi varlıkları, yapıtlarında sıklıkla kullandığı siyah gölgelerle tanımlanan, başka bir dünyaya aitmiş gibi görünen cinsiyetsiz figürleri, belirsiz bir doğa kesitinden alınmış hissini uyandıran bitki ve hayvan betimlemeleri, sanatçının zengin hayal gücüyle birleşerek, oyuncu, muzip ve benzersiz bir sanatsal dil doğurur. Her yapıtında farklı hikâyeler anlatan sanatçı, kolektif hafızamızdaki rüyaları, korkuları, iç yolculukları, ölüm ve yaşam temalarını yapıtlarında izleyiciyle paylaşır; onlarla yüzleşmemizi ve başa çıkmamızı ister.
Sanat pratiğinde hem doğu kültürüne hem de batı kültürüne ait ögeleri bir arada kullanarak, onlar arasında beklenmedik ilişkiler kuran Gürbüz, iki kültüre ait konu ve teknikleri ustalıkla yanyana getirir. Bir yandan İran, Hint, Türk minyatürü, uzakdoğu sanatı ile ilişki kurarken, Batı resminin ögelerine de aşinadır ve yapıtlarında kullanır. Tuval üzerine yağlıboya çalışmalarıyla birlikte, 1980’li yıllardan bu yana çalıştığı el yapımı kâğıt üzerine mürekkep uygulamaları, kendine özel bir renk skalası kullanarak ürettiği optik ilüzyon, ışık ve gölge oyunları, rüya ile gerçeklik arasında bir dünyaya kapı açan sembollere, figürlere, desenlere ve motiflere hayat verir. Uzun yıllardır pratik ettiği nefes tekniğiyle yapıtlarını üreten sanatçı, bu yaratım sürecini resmin içinde kaybolup, onun bir parçasına dönüştüğü bir meditasyon seansına benzetir.
Selma Gürbüz’ün izleyiciyi davet ettiği dünyasında, insan ve hayvan figürleri ten tene, birbirinden ayrılmaz birliktelik içinde tasvir edilir. Afrika seyahati sonrasında yaptığı resimler, bu kıtanın cömert, sıcak, bazen de tehditkar doğasında insan ve hayvanların birbirleriyle kesişen hayatlarını görselleştirir. Nijerya’da aynı zamanda bir nehrin adını taşıyan, Anadolu’daki bereket tanrıçası Kibele ile aynı karakteristik özelliklere sahip Oshun heykeli, doğanın doğurganlık, saflık, güzellik, aşk ve koruma duygularını bizlere aktarır. Dans eden iskeletler, zamansız mahluklar, insanlaşmış doğa tasvirleri, yaşam döngüsünün parçası olan ölüm, hayatta kalma, hastalanma ve şifa bulma temalarıyla ve bunların bilinçaltındaki tezahürlerinin görselleştirildiği yapıtlarla karşımıza çıkar.
“Dünya Diye Bir Yer” bir serginin ötesinde, Selma Gürbüz’ün yıllar içinde gittikçe rafine hale gelen sanat üretiminden süzülerek vücut bulan görsel bir ansiklopedi. Yapıtlar, yaşadığımız dünyanın gerçekliğinden uzak gibi görünse de, aslında bize hayatı, zamanın geçişini ve insanların bu döngüdeki hallerini anlatıyor. İzleyici, bu lezzetli ve şaşırtıcı hikâyeleri taşıyan görsel ansiklopedinin tasvirleri arasında tekinsiz olduğu kadar da keyifli bir kayboluş hissi yaşıyor.
1960 yılında İstanbul’da doğan Selma Gürbüz, sanat eğitimine 1980 yılında İngiltere’deki Exeter College of Art Design’da başladı. 1984 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nden mezun oldu. Paris, Roma, Buenos Aires ve Barselona başta olmak üzere, Japonya’nın farklı şehirlerinde de birçok sergiye katılan Gürbüz’ün yapıtları, Londra’daki The British Museum, Paris’teki Galerie Maeght Koleksiyonu, İstanbul Modern, Ankara Resim Heykel Müzesi gibi farklı koleksiyonlarda bulunuyor. Yurtiçinde ve yurtdışında sergilerini açmaya devam eden sanatçı, İstanbul’daki atölyesinde çalışmalarını sürdürüyor.
DAHA AZ GÖSTER