Demans Sergisi, toplumsal bellekte oluşturulan karmaşanın yarattığı bilgi kaybı ve manipülasyonuna odaklanır. Günümüzde, bilginin güncellenme hızı kolay ulaşılabilir olmasını sağlarken, diğer taraftan değerinin yitirilip tüketilmesi ve nesnelleştirilerek bir hızlı tüketim objesine dönüştürülmesi, edinilen bilginin belleklerimizden çok kıs
DEVAMIa zaman içinde yok olmasına ya da yenisi ile değiştirilerek oluşturulan tabanın ortadan kaldırılmasına sebep oluyor. Bilgi kaynaklarının sayısının ve şeklinin artması, şeffaflığını yitirmesine ve çoğu zaman yetersiz ve asılsız bilgilere dönüşerek zihnimizde anlamlı bir bütün oluşmasına engel oluyor. Bu süreç içinde belleğimizin maruz kaldığı yükleme, bilgilerin birbiri arasında ilişkilendirilmesi konusunda çatlaklar yaratıyor ve bilgiyi daha yüzeysel, anlık ve dağınık algılamamıza neden oluyor. Zihindeki tüm bu tabansız veriler gün geçtikçe siliniyor ve geçmiş kısa vadede bulanıklaşıyor. Bu durum yalnızca güncel olanla ilişki içinde olmamıza sebep olurken, olayları makro açıdan değerlendirme yetimizi kaybettiriyor ve toplumda bir ‘Bellek ve İşlem kaybına’ dönüşüyor. Bir topluluğu yönlendirmenin ve şekillendirmenin en basit yollarından biri belleğinin manipüle edilerek yok edilmesidir. Kitlesel olarak insanların gözünde halüsinatif bir hafıza yaratarak, bu çarpıtılmış bilgi akışı içinde ‘yeni bir bellek’ oluşturup tarihi, insanı ve beyin gücünü yok sayan yaklaşımlar tarihin her döneminde; özellikle de toplumların kriz dönemlerinde karşımıza çıkıyor. Toplumun hafızasını değiştirmek, dönüştürmek ve unutturmak amacıyla yönlendirici birim ve güçleri etkisi altına almış organizmalar içinde bilgi ve hafıza yeniden üretilip aşama aşama toplumla paylaşılıyor ve bu süreç içinde sürekli değişkenlik gösteren bilgiye olan güven sorgulanmayı gerektiren bir hal alıyor.
Sergideki çalışmalarda kavram üzerine 3 farklı yorum ile karşılaşıyoruz. Bu çalışmalar hızın ve bilgi akışının oluşturduğu nesnel bilgiyi kaydederek, arşivsel bir niteliğe büründürüyor. Tarihin farklı dönemlerinden kesitlerle izleyiciye kaybettiği hafızasını, kaybetme şekillerinden yola çıkarak sistemli bir şekilde aktarıyor. Ve bunu yaparken geçmişimize dair imgelerin ve söylemlerin arasında “ yaşanılan geçmiş” ve “öğretilen geçmiş” olarak bir ikilem yaratarak bilgiye ve tarihine ‘makro’ bir bakış açısı sunmayı hedefliyor. Sergideki işler belleği foto manipülasyon ve kolaj gibi teknikler kullanarak irdeleyen 3 farklı sanatçıyı bir araya getiriyor.
Şeyda Özdamar çalışmalarında geçmişi, farklı dönemlere ait analog fotoğraflarla yarattığı hikâye ve imajlarla yeniden kurguluyor. Bu kurguyu yaparken fotoğraflardan aldığı kesitleri suluboya, lavi, fotoğraf, kolaj, dikiş gibi farklı tekniklerle birleştirerek hafızaya yeni bir anlam atfediyor. Analog fotoğrafın ortak bilinç için tarihsel bir belge olmasının yanısıra aynı zamanda nostaljik kişisel bir anı olduğuna inanan Özdamar, izleyiciye kişisel anılardan oluşturulmuş toplumsal bir arişivi sunuyor. Tutku Bulut Beyaz’ın sergide yer alan çalışmaları sanatçının bireysel belleğinden çıkıyor. 90’lar döneminde çocukluğunu geçirmiş olan Bulutbeyaz Geçtiğimiz yüzyıl hakkındaki düşüncelerinin görünürlük kazanması ve kayda alınması gibi motivasyonlarla ürettiği sabit ve hareketli imajları ile geçtiğimiz yüzyıl içinde zihinlerimizden geçen imgeleri işaret ediyor. Çalışmalarında bir çok farklı tekniği bir arada harmanlayan Bulutbeyaz’ın günlük çalıştığı kolaj defterleri de sergide yer alıyor. Umut Yalım ise kavramı daha geniş bir perspektiften ele alıyor. Tarihten günümüze kadar ulaşan “kültleşmiş” imgeler ve sanat tarihinden günümüze kalmış ikonik eserlerin dijital ortamda üzerine kendi “alter ego”su olarak yarattığı karakteri yerleştirerek görsellere müdahelelerde bulunuyor. Yalım, seyirciye tarihsel bir taban üzerinden eleştirel ve mizahi bir bellek okuması sunuyor.
DAHA AZ GÖSTER