PİLEVNELİ Project, farklı tarzlara sahip üç genç sanatçının, Zeynep Solakoğlu, Umut Yasat ve Yılmaz Şen’in kişisel sergilerine ev sahipliği yapıyor. 20 Aralık 2019 - 19 Ocak 2020 tarihleri arasında PİLEVNELİ Dolapdere’de izlenebilen sergilerin her biri galerinin bir katına yayılıyor.
Galerinin giriş katında Zeynep Solakoğlu’nun
DEVAMI “Amazonia” adlı ilk kişisel sergisi yer alıyor. Yaşadığı hikayeleri serilere dönüştürerek çalışan Solakoğlu, yarattığı karakterler aracılığıyla bir nevi kendi yaşam deneyimini yansıtıyor. Dolayısıyla yapıtları otobiyografik olarak da nitelendirilebiliyor. Birden fazla seri üzerinde aynı anda çalışan Solakoğlu yarattığı karakterlerin kendisiyle birlikte geliştiğini söylüyor; eserlerinin, yaşam deneyimlerinin birer aynası olduğunu belirtiyor.
Onun bütün serileri bir soruyla başlıyor ve asıl hikaye cevabı araştırırken ortaya çıkıyor. Sanatçı yapıtlarında cinsiyet rollerini, kolektif bilince yerleşmiş olan geleneksel maskülen ve feminen kalıpları araştırıyor. Solakoğlu “Amazonia” sergisinde mitolojide var olan Amazonların güncel bir yorumunu sunuyor. Amazonlar mitolojiye göre savaşçı kadınlardı. Rahat ok atabilmek için bir göğüslerini kesip diğerini çocuk emzirmek için tutan bu kadınlar özgürlerdi; feminen ya da maskülen terimlerinden bağımsız, kendilerini kendileri tanımlıyorlardı. Zamanla güç algısı, sadece fiziksel güce indirgendi ve erkeğe yakıştırıldı. Kadın ise nesnelleştirildi; kuvveti, benliği hiçe sayılıp sadece bakılması gereken, görsel bir manaya düşürüldü.
Solakoğlu’nun “Amazonia”sı hikayelerdeki bu etkenlerin, zamanla toplum bilincine yerleşmesine bir yorum olarak başladı. Seri ilerledikçe sanatçı ve yarattığı karakterleri birbirine karıştı; Amazon kadınları ve Zeynep Solakoğlu birbirinin yansıması haline geldi. Bu seri aynı mitoloji gibi insanın gerçek tecrübesinin hikayeleştirilmiş hali olarak karşımıza çıktı. Sanatçının serisi “Amazonia” dört evreye sahip: “The Warrior-Savaşçı”, “The Healer-Şifacı”, “The Transformation-Dönüşüm” ve “The Supernatural-Doğaüstü”.
“The Warrior”da “Amazonia” kadınlarının yolculuklarına tıpkı mitolojideki gibi savaşçı olarak başladıklarını görüyoruz. Bu sefer Amazonlar cyborg gibiler; eklemleri ve ayakları güçlü, koşma ve fırlatmaya elverişli. Eskiden kestikleri kadınsal ögeleri artık güç kaynakları, gözleri her zaman kapalı; çünkü hisleri keskin, içgüdüleriyle hareket ediyorlar.
“The Healer”da her açıdan mükemmel bir donanımla tasarlanmış olan Amazonlar, vücutlarının içinden çıkarak deri değiştirmelerine yol açan ‘kemik ağacı’ hastalığına yakalanıyorlar. Yaşadıkları yeniden doğum onları ‘şifacı’ yapıyor.
“The Transformation” şifa süreci tamamlanan Amazonların hayatlarındaki gelecek evreye ilerledikleri dönem. Amazonlar bu dönemde kendileri dahil evrendeki her şeyi yeni gözlerle tecrübe ediyorlar; renkler ve cisimler geleneksel şekillerinden çıkıp kalıplarını kırıyor.
“The Supernatural”da ise iyileştirme güçlerini ve doğayla ahengi yakalayan Amazonlar doğaüstü bir evreye yükseliyorlar. Henüz yeni başlayan bu evrede onları nelerin beklediğini bilmiyorlar.
PİLEVNELİ Dolapdere’nin ikinci katında Umut Yasat’ın “23/5” adlı heykel sergisini görüyoruz. Yaşamını ve çalışmalarını Karlsruhe’de (Almanya) sürdüren sanatçı İstanbul’daki bu ilk kişisel sergisinde 2014 yılında başladığı “Der Stapel” adlı heykel serisinden yapıtlar sunuyor. Yasat, “Der Stapel” serisini başlangıçta daha önce üretmiş olduğu resimlerini bir araya getirerek oluşturdu. Sonrasında ise her birini numaralandırdığı ve “Der Stapel” olarak adlandırdığı bu heykellerinin arasına anlamlı ya da anlamsız fark etmeksizin günlük nesneleri sokmaya başladı. Sanatçı çevresinden topladığı buluntu malzemelerle oluşturduğu heykellerinde yaşamının günlük kayıtlarını, objeler aracılığıyla tutarak görselleştirmeyi amaçlıyor.
Serginin başlığında yer alan ‘25’ “Der Stapel”lerin bugüne kadar kaç kez sergilendiğini, ‘5’ ise sergide yer alan eser adedini gösteriyor.
Sanatçı “23/5” adlı sergisi için üretimlerini İstanbul’da yaptı. Galerinin çevresinden topladığı buluntu malzemeleri, objeleri bir araya getirdiği heykellerinde İstanbul’da karşılaştığı tesadüfleri yansıttı.
PİLEVNELİ Dolapdere’nin birinci ve en alt katında ise yaşamını ve çalışmalarını Kopenhag’ta yürüten Yılmaz Şen’in “Varyasyonlar” adlı sergisi yer alıyor. Sanatçının İstanbul’daki bu ilk kişisel sergisinde üç ayrı serisinden çalışmaları izlenebiliyor. Yılmaz Şen, işlerinde genellikle insan algısının sübjektifliği ve alternatif gerçeklikler gibi konuları ele alıyor. Öngörülemezlik olgusu, gerçeklik algısı ve hareket tasarımı sanatçının işlerinin temelini oluşturan ögeler. Eserlerinin büyük bölümü hareketli görsellerden oluşan Şen, üretim ve araştırma aşamalarında çoğunlukla dijital görselleştirme tekniklerini kullanıyor.
PİLEVNELİ Dolapdere’de sanatçının bu sergiye özel hazırladığı üç ayrı serisini görüyoruz: “Cephe-Facade”, “Bu Dünyada Ben de Varım-I Also Exist in This World” ve “İsimsiz-Untitled”. “Cephe”, sürreal kentsel manzaralardan oluşuyor. Sanatçının kentin statik imajlarını kullanarak yarattığı hareketli şehir manzaralarında meydana gelen beklenmedik strüktürel bozulmaları sonsuz bir döngüde izliyoruz. “Bu Dünyada Ben de Varım” adlı işinde Yılmaz Şen, 2012-2017 arasında aktif olarak kullandığı online blog’unun fiziksel bir alana taşınmış versiyonunu gerçekleştiriyor. Çalışma, tek başlarına hikayesi olmayan ve birbirinden estetik açıdan bağımsız bir seri videonun hareket, renk, doku ve biçimleriyle ahenkli bir kompozisyonundan oluşuyor. “İsimsiz”de ise sanatçı cep telefonuyla çektiği videolar ile üç boyutlu görsel efekt teknolojilerinin kombinasyonunu kullanıyor. Sanatçı, bu serisinde insan anatomisine ve fizik kurallarına bağlı kalmadan bir hareketlendirme yaklaşımı uyguluyor.
DAHA AZ GÖSTER