Hayat garip bir kuyu. Bu kuyu öyle bir kuyu ki, dibi çamur dolu ama ucu çok güzel bir ışığa açılıyor. Bazıları kuyunun dibinde yaşarlar ve ucundaki ışığa ulaşmayı hayal ederler. Bazıları daha şanslıdır, dibini görmeden yukarıya doğru tırmanışa geçerken doğmuşlardır, ışığa daha yakındırlar. Sanatografi hepsini yaşamış insanlardan oluşmaktadır. Üsttekiler alttakilere ellerini uzatırlar, hep beraber ucunda ki ışığa erişmek için çalışırlar. Bazılarımızın üstü başı çamurdur, çok debelenmiştir kuyunun dibinde. Bazılarımız ise tertemiz kıyafetlere sahip. Fakat hep beraberiz işte. Beraber çıkıyoruz yukarıya. Birisi düşmeye başlasa izin vermiyoruz hemen tutuyoruz onun elini. Anlatmak istediklerimiz var anlatılması gereken. Göstermek istediklerimiz var görülmesi geciken. Çok çalışıyoruz, emek veriyoruz çünkü biliyoruz ki emek vermekle başlıyor her şey. Tiyatroyla başlıyoruz yanına filmleri ekliyoruz. Yazıyoruz, ilk biz beğenmiyoruz yazdıklarımızı ve beğenene kadar devam ediyoruz. Çalışırken çoğu duyguyu birlikte yaşıyoruz ve sizi de bu duygu havuzuna bekliyoruz. Peki iddialı mıyız? O ışığı görebilecek miyiz? Belki evet belki hayır ama el ele tutuşmak güzel.