Nevval'in ölümünün ardından açılan vasiyetnamesi, ikiz çocukları Janine ve Simon’u kızdırır. Senelerdir onları derin bir sevgisizlikle büyüten anneleri, varlığından haberdar bile olmadıkları babalarını ve daha bir de erkek kardeşlerini bulm
DEVAMIalarını istemektedir ve onları vatanlarına, köklerine çağırmaktadır. Bilinmeyen bir sebeple yıllar önce sessizliğe gömülen annelerinin sırrının peşine düşüp onun vatanına giden çocukları, sessizliğin ötesinde yüklü olan büyük karmaşa ve anlamların kucağına düşerler. Hakikat bir iç savaşın bilindik sancılarından öte, şeytanın bile aklına gelmeyecek bir düğümdür. İkiz kardeşler vasiyetnamenin peşine düştükten sonra izledikleri yolda kendi kimliklerini, bastırdıkları gerçekleri adım adım, korku ve acıyla örülmüş savaş ortamının derinliklerinde buluyorlar. Gerçek zannedilen ya da doğruluğu kabul edilmiş pek çok teorinin metin içinde bu denli çökebilmesi bizi yazarın ustalık derecesi ve metnin lezzeti hakkında aydınlatıyor. Metne yoğunlaştığımızda günümüz Orta Doğusu ile birçok benzerlik yakaladığımız oyunu hümanist öğeler üzerine inşa ederken savaşın acımasızlığının en üst noktasının seyircide yaratacağı travmanın nasıl çözümlenmesi gerektiğine dair de yorumlamalarda bulunduk. Lübnan iç savaşında yaşanan gözü dönmüşlük ve acımasızlığın bir daha yaşanmaması için metnin içindeki nefrete karşı çözümlemeleri ön plana çıkararak eğitimin ve öğrenmenin önemini vurgulamak istedik. Savaşın çıkardığı kabusların ne kadar büyük acılara gebe olduğunu gösterirken nasıl engel olunabileceğine dair seyirciye farkındalık yaratmak insancıl bakış açımızı artırmak için empati yapabilmemizin önemini aktarmaya çalıştık. Orta Doğuya hakim olan kan ve savaşların köklerinin benzer olduğunun farkına vardığımız oyunda bu gidişatın nasıl değişmesi gerektiğine dair oyun içerisindeki “öğren” temasını güçlendirerek var olan –nefret vasiyetini- kırmanın gerekliliğini anlatmak istedik. Metinden aldığımız güçle oyunu içselleştirerek önce kendimizde değişim yarattık. Seyircimize de yansıtmaya çalışacağız. Yazar bireysel kaderi kolektif savaş trajedisi ile karşı karşıya getiriyor ve aynı zamanda şiddet ve savaş karşısında bütün değerlerin çaresizliğine işaret ediyor. Savaşın dehşetinden önce sessiz kalabilir miyiz? Konuşulmadan önce insan olarak kalabilir miyiz?
Lübnan İç Savaşı 1975’ten savaşın sona erdiği 1990 yılına kadar Lübnan’da yaklaşık olarak 150–230 bin insanın ölümüne neden olmuştur. Yaklaşık 350 bin kişi yaralanmış bir milyondan fazla insan da ülkesini terk etmiştir. 13 Nisan 1975’te Filistinli mültecileri kamplara taşıyan otobüse, Hristiyan Faşist milisler tarafından düzenlenen silahlı saldırıda kadınlar ve çocukların da aralarında bulunduğu 27 Filistinlinin hayatını kaybetmesi, iç savaşın başlangıcı olarak kabul ediliyor. İki taraf da kendi çıkar çatışmalarını ortadan kaldıramadıklarından, önceleri kendilerini korumak amacıyla, sonraları olaylar tırmandıkça daha çok bir orduya benzeyen milisler oluşturmaya başladılar İç savaş Lübnan’da çok ağır maddi hasara ve can kaybına yol açtı. Savaş resmen sona erdiğinde, Lübnan bir harabeye dönüşmüştü. Savaş boyunca militanların çoğu hatta hepsi insan haklarına neredeyse hiç dikkat etmedi ve bazı Hristiyan gruplar sivilleri ana hedef haline getirdi. İç savaşla yüzleşmediği söylenen Lübnan’da hükumet, 1991’de çıkardığı genel afla, tüm savaş suçlularını affa tabi tuttu.
DAHA AZ GÖSTER