“Koltukların üzeri örtülüydü. Çiçekler solmuştu. Perdeler çekili, odalar sessiz ve havasızdı. Şık ve zevkli eşyalar dolaplara, hurçlara saklanmıştı. Her yer, karanlıktı. Kurallar ve alışkanlıklar boğucuydu. Sonra bir kadın geldi. Yaşamak is
DEVAMItiyordu. Önce pencereleri açtı. Fransızca şarkılar söyledi. Ve başka dillerde. Dans etti. Çiçekleri suladı. Konuştu onlarla. Yaşamaya başladı, ve yaşatmaya. Başka bir amacı yoktu. Ancak amacı uğruna göze alamayacağı sınırlar da yoktu. İstediği kadarına, sahip olmak zorundaydı. Sadece kendine benziyordu. Özgürdü. Böyle düşünüyordu.”
Oyunları en çok sahnelenen fenomenlerden biri olan Norveçli yazar Henrik İbsen’in sadece sayılı kereler sahneye taşınmış, ülkemizde ise seksenlerin başında bir dönem oynanmış ve sonrasında on yıllar boyunca unutulmuş metni Rosmersholm, karakteristik özelliklerini koruyan, çağdaş bir yorumla bir Koma içyapımı olarak 2020 sezonunda yerini alıyor. Freud’dan Hitchcock’a pek çok ‘oyun değiştiren’ yaratıcı kimliğe ilham veren Rebecca West karakteri de zamansız bir yorumda seyirci karşısına çıkıyor.
İbsen’in en karmaşık, en fazla alt metne sahip, çok katmanlı ve kolay tanımlanamaz belirsizliklerle örülü oyunu kabul edilen Rosmersholm, Norveçli yazarın doğaüstü ve gotik özellikleri birarada taşıyan tek hikayesi kabul ediliyor.
Koma, dört perdelik orijinal hikayeye bütünlüklü bakışı kaybetmeden üç kadın ve bir erkek oyuncudan oluşan kastıyla tek perde ve 90 dakikada tanıdık ve farklı bir Rosmersholm kuruyor. Ibsen’in bir deniz kızını boğulmaya sürükleyen Rosmer Havmand efsanesinden esinlenerek isim verdiği Rosmer, bizim hikayemizde de usul usul Rebecca’ya yaklaşıyor. Yoksa? Rebecca mı Rosmer’i efsaneye doğru çekiyor?
Farklılıklarına rağmen benzer bir sosyal tahammülsüzlükle içlerine kapanan bir kadın ve bir erkeği, makbul olmayan bir sona sürükleyen, pathos (kara tutku) etkisine sahip bir romantizm kuruyoruz Rosmersholm’da. Özgür bir kadın ve özgürleştirmek için çabaladığı o erkek arasında... Mekan, yeni sahnemiz Koma.
DAHA AZ GÖSTER