“Ve hikâyeler Doğu’dan gelir efendilerim; Batı’ya gider. Bizim gibi. Belki günün birinde başka bir hikâyeci de gelip bu devirdekilerin torunlarına bizim hikâyemizi anlatır. Biri, diğerine çok âşık olan iki adamın hikâyesini. Geride kalanın,
DEVAMI gideni unutamadığı bir hikâyeyi. Günah, utanç verici, hakir, kirli, zül, garip, yangın ve dertli. İsterim ki bizi anlatan hikâyenin adı “Rahvan Giden Atlılar” olsun. Dinleyenlerin gönlüne gökten üç damla kor düşsün. Dilerim, hikâyemizi dinleyen her insan, sevdiğine onu ne kadar sevdiğini söylesin. Ancak o zaman bir işe yarar lanetli devrimiz, kederli hikâyemiz, bahtsız sevgimiz.”
Koleradan karantinaya alınmıştır kent, Eyüp’ün tepesinde bir kahvehanede “Ömrü uzatacak hikayeler” anlatmak ister Meddahların en genci Kız Ahmet, çünkü hayrandır ustası Meddah-ı Muhteşem Samet Efendi’ye. Bir de bir anlaşma vardır aralarında, hikayeler anlatılırken kimin daha iyi hikaye anlatıcı olduğuna da karar vereceklerdir. II. Mahmut Han’ın minyatürleri anlatan hikayecisi mi yoksa Sultan Abdülmecid’in yarını anlatan hikayecisi mi?
“Hayat, rahvan giden terbiyeli atlarla yapılan bir yolculuk değil sultanım. Vahşi, yağız bir atın üstünde çıkılan, her an düşme tehlikesiyle yaşanacak, tedirginlik verici bir koşudur bu hayat”
“Kimsenin gücü yetmiyor hayata. Hikâyeler ömrü uzatmıyor efendim! İnsanı mutlu etmiyor hikâyeler, ama ömür dediğimiz kederli vaktin daha kolay geçmesine yardımcı oluyor.”
DAHA AZ GÖSTER