"Hoşdeng, Türkiye’de on binlerce şiddet mağduru kadından biri. Sadece kocasından değil, babasından, anasından da yemiş dayak. Anası da kendi kocasından… Hiç bitmeyecek gibi gözüken bir çarkın içinde sıkışmış bir kadın. Aslında, kendi parası
DEVAMInı kazanan, büyükşehirde yaşayıp ailesini geçindiren, bir çocuk anası, elleri öpülesi bir kadın… Toplum kendisinden ne beklemişse hepsini vermiş, ama karşılığında hiçbir şey alamamış.
Hoşdeng, hoş sesli, yaşama gücünü şarkılardan alan bir kadın.
Hoşdeng, aynı zamanda kaderine boyun eğmeyip, bu çarkın değişmesi için didinen, oğlunu iyi yetiştirmeyi hayatının gayesi edinmiş bir kadın.
“Hoşdeng”, sadece bir kadın hikâyesi değil, aynı zamanda bir ana-oğul hikâyesi: “Her şey oğlanları yetiştiren analarda bitiyor” cümlesi, düşündüğümüz kadar gerçekçi mi? Bir kadın, kendi oğlunu toplumun ataerkil kodlarından ne kadar koruyabilir? Onu nereye kadar kollayabilir? Bir sonraki neslin dinamiğinde ne kadar rol alabilir?
DAHA AZ GÖSTER