Bu eserde (sahnedeki ya da sayfalardaki- artık ikisini birbirinden ayırmam olanaksız , çünkü gördüm, izledim, yaşadım sözcüklere kattığı yorumu...) Yıldız Kenter amansız bir hesaplaşmaya girişmiş. Dünyayla, ülkesiyle, sanatla, tiyatroyla, u
DEVAMIzak ve yakın çevresiyle, en çok da kendisiyle giriştiği amansız bir hesaplaşma. Kendini hiç kayırmadan, kollamadan, acımasızca sürdürdüğü bir hesaplaşma...
Yıldız Kenter , sınırsız... Savunmasız... Apaçık... Yaşamla ve ölümle didişiyor , sonsuz bir cesaretle...
Yıldız Kenter, burada çırılçıplak. Bugüne dek oynadığı tüm rollerden sıyrılmış. Bugüne dek oynadığı tüm rolleri sırtlanmış, onlarla bütünleşmiş. Hem tiyatroya, hem yaşama asılışı müthiş!
Üç insanı bir bedende, var ediyor: Annesi Olga Cynthia’yı (ya da Bandırmalı Nadide’yi) , kendisini ve kızı Leyla’yı, oyunculuk sanatının sınırsızlığında var ediyor. Mekan-zaman birliğini unutun! Birinden ötekine ancak onun gibi yaratıcı yorumcuların başarabileceği ustalıkla geçiyor. Bu üç insanın farklı dönemleri, bu üç insanın sevinçleri, acıları, korkuları, umutları, isyanları, pişmanlıkları , kavgaları, düşleri, mutlulukları, “tüm bir yaşama” dönüşüyor. “Oynamak, yaşamaktır” diyordu ama, oynamıyordu yaşıyordu, yaşarken yaratıyordu. Ve bu yaratma gücünü hem dünden hem yarından alıyordu.
Zeynep Oral
DAHA AZ GÖSTER