1950'lerin İstanbul'unda; Boğaziçi.
Boğaziçi'nde bir semt, belki Anadolu Hisarı, belki Vaniköy, Beylerbeyi.
Bu semtte bir eczane...
Eczacı Sadettin bey, çevresindeki her insana yardıma koşmak için çırp
DEVAMIınan, en azından gülümseyen, candan bir MERHABA diyen nesli tükenmiş bir İstanbul çelebisi.
Onun çevresinde oğlu, karısı, kalfası, komşuları, dostları, düşmanlarıyla, zengini-fakiri, delisi-akıllısıyla bir yığın insan. Acısıyla-tatlısıyla bir hayat dilimi, bir İstanbul kesiti.
Sağlam bir dramatik yapı içerisinde; sağlam, yerli yerine oturtulmuş irili ufaklı karakterler, hele hele tadına doyum olmayan nefis bir dil.
Abdülhak Şinasi Hisar'ların, Orhan Veli'lerin, Yahya Kemal'lerin buruk, kekremsi İstanbul Türkçesi.
"Fazilet Eczanesi, aşağı yukarı otuz yıldır Türkiye'nin çeşitli sahnelerinde oynanmıştır. Her oynanışında; hem oynayan, hem seyreden aynı lezzeti almıştır, bu Boğaziçi'li oyundan.
Eskimemiş ya da eskidikçe güzelleşmiştir.
Hele, 1950'lerde Boğaziçi'nden tiyatroya transfer olan, benim gibi eski bir boğazlı için, aşina bir yüz, tanıdık bir dost selamıdır.
"Fazilet Eczanesi,
Haldun Taner'in dilinden söyleyelim isterseniz.
-Ama kaç kişi kaldık eski Boğazlılardan ...
Semih Sergen - 1982
DAHA AZ GÖSTER