Oyunda, sadece konut sahibi olarak ya da para biriktirerek, yalnız kalarak ya da çekirdak aile kurarak güvence sahibi olmaya çalışan, hiçbir şeyle gerçek anlamda yüzleşmemiş, hayatı sorgulamamış, kendi içine kapanmış günümüz insanının eleşt
DEVAMIirisi yapılıyor. 17 Ağustos depreminden sonra deprem bekleyen İstanbulluların "verili güvenlik kavramına" sığınarak, telaş içinde kendilerini güvenceye almaya çalışmaları, gerçek tanıklıklara dayanılarak anlatılıyor.
Oysa günümüz toplumunun bize önerdiği "güvenlik kavramı" son derece sahtedir, güvenceyle "ekonomik güvenceyi" özdeşleştlrfr. "Ekonomik güvence" kavramı insanları yalnız ve bencil hale getirerek, toplumcu hayatın "paylaşımcı güvencelerinden" yoksun bırakır. Paranın, mülkün tamamen geçersizle ştigi büyük doğal felaketlerde, birbirleriyle daha Önce hiç karşılaşmamış, belki de karşılaşmamaya özen göstermiş, aynı apartmanda t. yaşayan insanlar, birbirlerine sığınmak zorunda kalırlar. Ortaklaşa ne yapmaları gerektiğini pek bilmemektedirler. Bu konuda hiçbir tecrübeleri yoktur. Oyundaki komşular da öyledir,. Hatta yıllardır birlikte yaşayan çiftte, o zamana kadar paylaştıkları çok az şey vardır. Bir anlamda "güvenlik" kavramının eleştirisi üzerine odaklanır. "Güvence" için yaptığımız her hareket, tam tersi bir etkiye sahiptir. Para kazanmak ve biriktirmek için yaptığımız faaliyetler bizi asosyai[eştirir ve aslında hakiki "sosyal güvenceden" yoksun bırakır. Yangından kaçmak için yapılan merdivenden hırsı* girer. Hırsızdan korunmak için yaptığımız demir kapı, deprem esnasında sıkışır ve dışarı çıkmamızı engeller. Son model bir cipteki son derece sofistike bilgisayarlı güvenlik sistemi bize bir hırsız gibi davranmaya başlayabilir ve bizi içine sokmayabilir. Evinizi soymaya gelen hırsız, deprem esnasında "keşke içeri girse de şu demir kapıyı açsa" deyip beklediğimiz bir "kurtarıcı" haline gelebilir. Ailemizi korumak için eve aldığımız silah, bir gün bize dönebilir ya da biz onu aile fertlerimizden birinin üzerine doğrultabiliriz. Güvenceli bir ilişki için kurduğumuz evlilik ilişkisi, "dünyanın en güvencesiz ve tehlikeli ilişkisi" haline dönüşebilir. Evimizi çürük yapan müteahhit ya da buna engel olmamış devlet, güvence ihtiyacımıza sığınarak bize depremi parayla sarmaya çalışabilir. Gelişmenin bir ürünü olarak gördüğümüz bilgisayar, elektrikler kesülnre, virüs kapınca ya da İşletim programı eskiyinre çalışmayabilir. Hem virüs kapmayan, hem elektriksiz çalışan, hem de işletim programını ikide bir ~ güncelleştirmek zorunda olmadığımız daktilo, bir felaket esnasında daha gelişmiş bir alet haline gelebilir.
Toplumsal sistemin bizi sürüklediği bu ters mantık, her olayı ve nedenini tamamen ters bir şekilde algılamamıza neden olabilir. Depremi, adaletsizliği ortadan kaldıracak, sivil toplum örgütlerinin artmasına neden olacak, enflasyonu düşürecek, demokrasiyi geliştirecek, daha iyi evler yapmamıza neden olacak, fazla nüfusu ortadan kaldıracak bir "kurtarıcı" olarak görmeye çalışmamız gibi. Felaketlerin kurtarıcı olarak görüldüğü, güzelliklerin ise felaket olarak algılandığı bir toplum bireylerinin içine düştüğü çaresizlik, durumun "Absürd"lüğü sergilenerek daha kolay anlaşılabilir. "Fay Hattı" oyunu bu saçmalığa neden olan çelişkileri sergilemeye çalışmaktadır. Bu çelişkiler, bir "şifre kinci" tavrıyla yaklaşlırsa son derece kolay çözülebilir. Sanırım bu "şifre kinci" mizahın kendisidir.
DAHA AZ GÖSTER