Bir garip zamandayız. Büyük Değişim hayatı ters yüz etmiş. Var olan ve adına yaşam dedikleri her şey bir bir önemini yitirmiş, yerine yeni kavramlar, alışkanlıklar, ilişkiler, insanlar türemiş. Tüm bu kaosun içinde kimileri geçmişlerini unu
DEVAMItup, belleklerini yitirmişler. Arka arkaya gelen bu yıkımlardan sonra araştırmacılar kolları sıvamış. Tamamen unutulan anıları geri getiren; en azından hafızayı güçlendirebilecek bir ilaç keşfedilmiş. Denek gruplarıyla test aşamasına gelen ilaçta sadece bazı kadınlarda ortaya çıkan bir yan etki gözlemlenmiş. Kadınların hafızası bırakın geri gelmeyi, kendilerine ait olmayan yeni bir geçmiş yaratıvermiş. Bu yönelimin tam olarak neye karşılık geldiğini araştırabilmek ve yeni bulgular saptayabilmek adına kadınların anlattığı hikayeleri kayda almışlar.
UZAKLARIN AYNASI
Günlerden bir gün Türk-Altay mitolojisinde cadı olarak dilden dile dolaşan Sarıkız (Albıs) bir hikayenin içine yuvalanmış. Sarıkız’ın yuvalandığı yerden hikayeler dökülmeye, çatırdamaya ve salkım saçak akmaya başlar, derken çırılçıplak soyunup başlar kendini yazmaya... Bin yıllık anlatıların korku dolu tesiri, bir göz bakışıyla dönüşebilir mi bilinmedik serüvenlere?
ONLAR BURADA
Anna sıradan bir kadın. Sıradan ve mutlu. Anna yemek yemek ister, yer. Sevişmek ister, sevişir. Uyumak ister, uyur. Bir ağaç olmak ister, olur. Hem de gözü gibi sevdiği yaylasının en güneşli yerine dikilmiş bir ağaç.
Bir yaylada başlar 94 yaşındaki kadının hikayesi. Bir banliyöde biter 33 yaşındaki kadının hikayesi.
KAFAMDA ÇITIRTILAR
Unutma ve hatırlama yorgunu kadınlar anlatıyor, anlatsın.
“ Hiç halim yok ama sanki mecburum bir şeye. Ama nasıl mecbur biliyor musun… ben diyeyim, çocuğunu seyrediyorsun bir bataklık kıyısında yavaş yavaş batıyor, kolun yerinden kalkmıyor, uzatasın elini. Nasıl can havliyle kaldırırsan o kolu öyle kalktım bir gün. Bir şey yapmam lazım. O şey neyse, yapmazsam sanki dünya duracak. Bir sabaha karşı… daha gün aydınlanmamıştı… hava buz gibi. Çıktım dışarı, kalbim ağzımda atıyor.”
EYS
“Cruise” müzisyenlerinin piri Müzeyyen Ecrin Tanala, küçücük bir hafıza probleminden muzdarip. Fakat o küçücük sorun, zannettiği kadar küçük değil.
“Benim eserlerim uçtu gitti, hiçbiri kalmadı. Hiçbirini hatırlamıyorum. Onca müzik, nereye gitti, niye kimse saklamadı notalarımı?”
ELLER AYAKLAR KALPLER
"Geluka insanın en çok üşüyen yeri vücudunun en dışarda kalan yerleridir demişti.. Eller.. ayaklar.. o yüzden kolay üşürmüş. Kalp içerde olduğu için kolay kolay üşümezmiş. İnsan ölüp soğuduğunda bile kalp bir süre daha sıcak kalmaya devam edermiş. Belki onu son görüşümde kalbi hala sıcaktı.. İşte bunu düşünmekten alamıyorum kendimi.. Bir kalp tam olarak ne zaman soğur? Bir insan gerçekten ne zaman ölür?"
DAHA AZ GÖSTER