Beş Şair, Altı Yaşam ve Yesari Adında Bir Kuş…
Çamurlu bir patikaya bakıp, ışıklı bir asfalt görmek şairlere has bir meziyettir. Sosyal medya diye tabir edilen internet dünyasındaki bilgi kirliliği, şairler ve şiirlerin serüven
DEVAMIini kimi zaman hatalı aksettirmektedirler bizlere.
“Aldırma Gönül” beş şair ve aynı zamanda gönül adamlarının cezeavi yıllarından kesitler sunan ve bu süreçte kaleme aldıkları şiirlerden mısralar dillendiren bir Adam’ın hikayesidir…
Kendisi de bu beş usta gibi “düşünce suçundan” müebbete mahkum olmuş ve yetmezmiş gibi hücreye konmuş bir Adam ve Yesari adında bir mubbet kuşunun öyküsünü anlatır “Aldırma Gönül”.
Sekiz yüz yetmiş sayfalık cezaevi günlüğü etrafa saçılan, tarihler rakamlar ve anıları arasında sıkışıp kalan bu Adam’ın, yaşanmışlıklarını Sinop’ta demir parmaklıklara sarılan Sebahattin Ali’yle, Bursa Cezaevinden Piraye’ye aşk nakşeden Nazım’la, Sanasaryan Han’da bir gazete parçasını kutsayan Ahmed Arif’le, Adana Cezaevinde Shakespeare’e Türkçe öğreten Can Yücel’le, İmralı Askeri Cezaevinden Fatoş Güney’e sevgili diye haykıran Yılmaz Güney’le birlikte temize çekme çabasıdır.
“Gönlünde barındırdığını aklından çıkarsan ne fayda Yesari?” diye soruyor Adam muhabbet kuşuna. İç çatışması, dönüşümü, sevdası ve finaldeki çıkışıyla aslında hepimizin, günün birinde bu durumda olabileceğini anlatıyor. Ve Nazım’ın sözünü tekrarlıyor peşi sıra… “yeter ki, kararmasın sol memenin altındaki cevahir”.
"Ortada bir suç varsa üstleneyim istedim. Tüm sorumluluk bana ait dedim. Yardım ve yataklık edenim, işbirlikçim olmadı dedim. Taammüden, bilerek ve isteyerek sevdim dedim. Sevdim mi dedim? Olur mu öyle şey Yesari? Sevdim olur mu? Sevmenin di’li geçmiş zamanı olur mu?"
DAHA AZ GÖSTER