Oyun, bireysel küçük dünyasına sıkışmış, hayata müdahale etme yeteneğini ve büyük umutlarını ve uzun vadeli projelerini, kısa vadeli ve küçük kazanımlara feda etmiş, kendisine sunulan küçük konforlar aracılığıyla çevresine ve çevresindeki i
DEVAMInsanlara, sorunlara duyarsızlaştırılmış, maruz bırakıldığı bilgi bombardımanı içinde giderek farklı bir anlamda bilgisizleşmiş ve sonuçta cahilleştirilmiş çağdaş insanın tragedyasıdır.
Dünyaya müdahale etme yeteneğini terkederek, “umut”u sistemin kendisine vaadettiklerinden ibaret görmeye çalışan çağdaş insanın tragedyası, ışık, ses, dekor gibi temel sahne elemanları ile oyuncu arasında gerçekleşen zorlu bir mücadele aracılığı ile ifade edilmekte ve bu mücadele oyunun ana eksenini oluşturmaktadır.
Oyun, ateşi insanlığa armağan ederek kendini feda eden Prometheus gibi sisteme karşı çıkarak “sistemin mahkumu” olmak yerine, gönüllüce “sisteme mahkum olanlar”ın görmezden geldikleri tragedyalarını, ironik bir metin ve performans diliyle sergiler.
Oyuncuların zorlu oyun koşullarına maruz bırakıldığı , sahnenin oyun alanı olarak oyuncunun yönelişini belirleyen gerekli ve zorunlu koşulları oluşturduğu, sahne elemanlarının bizatihi varlıklarının zorlayıcı oyun kurallarına dönüştüğü oyunda, hem sahne hem de seyir yeri için “gerçek” bir paylaşım ve performans süreci yaratılmaktadır.
DAHA AZ GÖSTER