Sanat üretiminde bir sanatçının sanat tarihinden ve çağdaşlarının etkilerinden tam olarak soyutlanması beklenemez. Tam tersi sanat tarihinin bilinmesinden ortaya çıkan bazı öğreti ve sezgiler sanatçının üretiminin hem güncel sanat ortamında yer etmesine hem de yapılmışın ilerisine geçerek progresif bir yapı üzerine eserlerini inşa etmesin
DEVAMIin önünü açar. Sanatçı sanat tarihine referanslarını bazen bilinçli ve kasıtlı bir şekilde yapar. Bazen de, geçmişten gelene bir referansla, görmüş olduğu, hatırladığı cisimleri ya da belleğindeki görsel kırıntıları zihnin yap-boz oyunlarıyla tekrar bir araya getirerek yeni sanatsal üretimler ortaya çıkarır. Bu sergide de, sanatçıların birbirinden farklı teknik ve yöntemler kullanarak var olandan, var olmuşun üzerine kendinden katarak, yarattıkları eserler sunuluyor.
Tutku Bulutbeyaz, 90’lar televizyonculuğunun görsel eklektik estetiğine dayandırdığı dijital kolajlarında, geçmiş ve bugünün birlikteliğinin bir yorumunu ortaya koyuyor. Sanatçı klasiği güncellemeye çalışırken bizleri mizahi bir karşıtlık kurgusu ile buluşturuyor.
Elsa Ers, Bilgi çağını tam ortasında yaşayan bir sanatçı ve aktif bir İnternet gözlemcisi olarak kendisine ilham veren eski fotoğrafları, klasik illüstrasyonları ve diğer fotoğrafları bilgisayarında topluyor. Boş bir tuvale bakarken ve yeni doğmakta olan bir dili çözümlemeye çalışırken bilgisayarından rastgele fotoğraflardan seçiyor. Belirli bir amaç gütmeden fakat içgüdüsel ve biraz da mizahi bir şekilde bunları bir araya getirirken, tuvalinde yeni hikayeler oluşturuyor. Bunlar sanatçını bilinçaltından gelen, öz ve gerçek– belki de biraz absürt hikayeler.
Özgür Demirci’nin sanatsal üretimi, genel olarak yaşamını şekillendiren olguların, (kişi, mekan, coğrafya, toplumsal-siyasal sorunlar) hafızasındaki durumlarına odaklanıyor. Sergide toplumsal hafızamız için önemli yeri olan Gezi direnişinden sanatçının anı olarak sakladığı bir barikat taşını kullanarak oluşturduğu ‘Mühimmat Defteri’ adlı çalışması ve 1 kuruşlar ile oluşturduğu ‘Doları bozdur kuruşa yatır” isimli yerleşirmesi yer alıyor. Sanatçı bu çalışması ile nesnenin gerçek değeri ve ona biçilen değer arasındaki denge/sizliğe dikkat çekiyor.
Buğra Erol, çalışmalarında farklı teknikler ve buluntu malzemeler kullanarak birçok toplumsal soruna ve sanatçı olma durumuna karşı aktivist bir yorum getiriyor. Sergide yer alan kolajlarında da geçmişe ait pulları ve çeşitli malzemeleri kendi özgün dili ile birleştiriyor.
Gözde Ulusoy, insanların yüzlerinde anlık olarak beliren ve neredeyse farkedilmesi imkansız olan ilk tepkiler: ‘mikro ifadeler’ üzerine çalışıyor. MDF, plastik, akrilik gibi çeşitli materyalleri bir arada kullanarak çeşitli kolajlar üreten sanatçı, bu kez sergide yer alan çalışmaları için Londra’daki eskicilerden topladığı eski fotoğrafları kullanıyor. Bu fotoğrafları tuval bezi üzerine transfer edip, hangi his durumunda olduğunu bilmediğimiz ifadelerinin yanına yanıltıcı yönlendirmeler/ipuçları ekliyor. İzleyiciyi kendi ardına düştüğü şu soruyla başbaşa bırakıyor: Gerçekliğini yitirmeden önce ne gördüğümüz veya gördüğümüzü zannettiğimiz his nedir?
‘Zihnin Oyun Alanı’ beş sanatçının geçmişi, geçmişe ait olanı teknik ya da düşünce farklılıkları ile kendi öznel üretim süreçlerinde yorumlayarak oluşturdukları çalışmalarını bir araya getiriyor.
DAHA AZ GÖSTER