İzleyicilerin bir resmin içinde gezinmelerine imkân sağlayan “Üç Pencerelik Oyun” sergisi, Güneş Terkol ve Sevil Tunaboylu’nun Noks’un mekânına özgü tasarladıkları bir yerleştirmeden oluşuyor. İki kadın ‘kaçmak’ ediminin neresinde durduklarını sorguluyorlar: “Kaçmak bir yenilgi midir? Kurtuluş mudur? Kaçmaktan kaçmak mümkün olabilir mi?”
DEVAMITanıklık edilen anların, sokakların sesine kulak vererek, kilometrelerce yol katederek cevabın henüz bilinmediği iki kişilik bu oyun, hiç bilinmeyeceği bir yolculuğa evriliyor.
Üç Pencerelik Oyun
bir kaçış teşebbüsünden ibaret.
Birinci Pencere
Büyükada'da bir mezarlıkta iki kadın. Ellerinde kâğıtlar ve kurşun kalemleri var. Gizemli hâl ve hareketleri göze çarpıyor. Bir misafir gibi etraflarına bakınıyorlar. Göğe, yere, sağa, sola. Temkinli adımlarla mezarlıkta ilerliyorlar. Metrelerce aşağıda uyuyanların üzerlerine basmamak için, sek sek oynar gibi yürüyorlar. Biri ötekine işaret parmağını havaya kaldırarak bir servi ağacı gösteriyor.
İkinci Pencere
Kadınlar, sarı duvarları olan loş bir ışıkla aydınlatılmış bir odada, beyaz büyük bir masa başında oturuyorlar. Bazı karalamalar var. Önceden alınmış notlar. Yüzlerinden gizli bir işe kalkışmanın sinsi hınzırlığı ve ciddiyeti okunuyor. Birinin gözleri kısılıyor işaret parmağını yavaşça dudağına doğru getirirken. Okuduğu bir kitap geliyor aklına. Dudaklarından süzülen üç kelime 'ağzında kapısı olmayan'.
Üçüncü Pencere
Demirden soğuk bir kış günü bitiyor. Haydarpaşa Garı'nın hayaletleri bekleşiyorlar. Birahaneden gelen kahkaha sesleri boş vagonları titretirken, ansızın bir düdük sesi işitiliyor. Yüzyıllardır duyulmayan bu tanıdık sesle irkiliyor kadınlar. Biri diğerinin kulağına eğiliyor, işaret parmağıyla gara girmekte olan treni göstererek, şu iki kelimeyi fısıldıyor: "İlâhi senkron" Haydarpaşa'ya ormanın uğultusu yayılıyor. Yavaş yavaş. Çoğalarak. Raylar, yollar, patikalar ve telefonun öteki ucundaki sesler, kadınların aklından uçup gidenler arasında bir resmin içinde beliriyorlar.
DAHA AZ GÖSTER