Doğada bulunan motifler ve renkler sanat tarihi boyunca, özellikle Romantik dönemde yaratıcının doğaya olan bağlılığının ve doğanın haşmetli çehresinin tasvirinde yeri doldurulamaz bir rol oynamıştır. Günümüze dek doğa imgesi, örnek olarak sözde doğa-dostu ürünlerin tanıtım reklamlarında ve genel olarak görsel kültürümüzde tüm canlılar iç
DEVAMIin ideal bir yaşama alanını sembolize eder. Filmler dahil popüler kültürde ütopya ve cennet kavramların tasviri, çoğu karakterin içinde yaşadığı kısıtlayıcı ve yapay şehirlerin aksine doğa imgesi üzerinden gerçekleşir. Sürekli bir tehdit altında bulunan doğa, bu tür süreçler üzerinden toplum için değerli bir sığınak olmanın ötesinde fiziksel ve zihinsel özgürlüğe yer veren bir kamu alanı olarak algılanır.
Küratör kolektifi Point Project, “there was a world, once, you punk!” sergisiyle doğanın kentsel alanda yetersizliğine ışık tutmayı amaçlıyor. BLOK art space’de gerçekleşecek olan sergi, İstanbul’da geçtiğimiz yıllarda şehrin az sayıda yeşil alanlarından bir parkın alışveriş merkezi ve lüks apartmanlara dönüştürülme projesine verilen tepki ve parkın bu amaçla işgali üzerinden bir güncellik katmanı da içeriyor. Ülke çapında çevresel direniş hareketlerinin ötesinde, parkın bu işgaliyle başlayan türlü protestolar özgürlük, kamusal alanın aidiyeti ve demokrasi öğelerine dokunan bir kırılma noktası olarak var oluyor. Bu bağlamda, doğaya olan arzumuzun ne kadarının toplumun veya bireyin özgürlüğe olan arzusuna tekabül ettiği sorusu ortaya çıkıyor. Yapay mekanın sürekli yaratımı ve sanayileşme tarafından temel ihtiyaçların sürekli bastırılması bireyi nasıl etkiliyor?
Bu sorular üzerinden sergi üç tema ve perspektifi araştırıyor. İlk olarak Andreas Greiner (GER), Lydia Ourahmane (ALG) ve Serkan Taycan (TUR) çalışmalarıyla doğanın siyasi sembolizmini ve kentsel mekanda yetersizliğini inceliyor. Dunja Herzog (CH) ve Lars Bjerre’nin (DK) işlerinde doğanın ve botaniğin estetik boyutu, doğadan motiflerin ve materyalin kullanımını içeren stratejilerle şiirsel veya kapsayıcı bir anlatıma odaklanıyor. Son olarak doğal ve yapay peyzajların zıtlığı ve yıkıcı materyallerle estetik mekanların yaratılmasıyla Florian Meisenberg (DE) ve Markus Hoffmann’ın (DE) yerleştirmeleri günümüz görsel kültüründe doğanın çoğunlukla olumlu ve ütopik sembolizmine eleştirel bir bakış açısı sunuyor.
Sanatçıların hem mekana özgü hem de halihazırda tamamlanmış projelerini içeren sergi, sonuç olarak sanatın bu önemli konuya dikkat çekmek ötesinde edimsel sanat üzerinde olası bir doğaya dönüşü başlatıp başlatamayacağını soruyor. Sergi süresince çeşitli konuşmalar ve tartışmalar ziyaretçiyi açık forum üzerinden devamlı değişimde olan kentlilikteki “doğal” ortam üzerine düşünmeye davet ediyor.
Sol: Bir zamanlar, bir dünya vardı, seni serseri.
Det. Thorn: Evet, söyleyip duruyorsun.
Sol: Ben oradaydım. Kanıtlayabilirim.
Det. Thorn: Evet, biliyorum. Sen gençken, insanlar daha iyiymiş.
Sol: Ah, çatlaklar. İnsanlar hep çürüktü. Ama dünya çok güzeldi.
Soylent Green (1973)
DAHA AZ GÖSTER