Fırat Neziroğlu, Anadolu’nun bilinen en eski sanatlarından olan kilim dokuma tekniğini, çağdaş bir yorumla plastik sanatlara uyarlayarak geleneksel bir formu kendine özgü bir tekniğe dönüştürüyor. Bu alanda ilk kez kullanılan misina malzemesi ile klasik dokuma geleneğine farklı bir bakış açısı kazandıran Neziroğlu, kendi ismine ait patent
DEVAMIli özel dokuma tekniği ile büyük ilgi toplayan sanatçı, “Selfie” sergisinde tek parmak dokunuşu ile bir saniyede gerçekleşen “selfie” imgesiyle, 600 saatte gerçekleşen “dokuma selfie” imgesi arasındaki farkı sorguluyor. Sergi, selfie dokumalarıyla seyirciyi tekdüze olmaktan, donup kalmaktan çıkararak, tüm deneyimiyle insan olmaya, yaşamı yeniden keşfetmeye davet ediyor.
Her işimizi bir parmak hareketiyle gerçekleştirdiğimiz modern çağda, eski dönemlerde tanrısal bir hediye olarak görülen ellerin yaratıcılığını unutuyoruz. Ellerimiz kil çömleklerden hasırlara, devasa binalardan tapınaklara, kutsal resimlerden avcılık aletlerine kadar insana sonsuz bir fiziksel yaratım sağlamıştır. Günümüzde ise artık elleri kullanmıyoruz, her işimizi bir-iki parmak hareketiyle gerçekleştiriyoruz ve yüzden yaratıcılığımızı köreltiyoruz. Neziroğlu dokuma eserleriyle ellerin tanrısal yaratıcılığını hatırlatıyor, kadim zamanlar ile gelecek arasında köprü kuruyor ve sanatında toplum olarak neleri kaybettiğimizi ve neleri kazandığımızı gösteriyor. Sanatçının sadece bir dokuma değil aynı zamanda bir yaşanmışlığı yansıttığı eserleri izleyicilere, hayatın içindeki acıları, arayışları, aşkları, özlemleri, vazgeçişleri ya da hırsları hissettiriyor. Bunu yaparken sadece ipliği değil, ışığı ve boşluğu da dokuyan Neziroğlu’u “Selfie” sergisindeki eserlerinde, var olmayı ve yok olmayı; yaşamı ve ölümü görmeyi mümkün kılıyor. Seyirciyi içsel bir yolculuğa davet eden Neziroğlu’nun dokumaları bir ritimden oluşuyor. Hiçbir şey mevcut değilken 13 milyon yılda dikkatle dokunmuş evren gibi, Neziroğlu da dokumalarında varoluşun ritmine dair canlı bir kanıt sunuyor ve seyirciye dokumalarının boşluklarında, düğümlerinin karanlık ve aydınlık taraflarında dolandığını hissettiriyor. Bu sayede yaşamın stabil ve durağan olmadığını ve ölüm ve yaşam, neşe ve acı, düşüşler ve yükselişler, ayrılıklar ve kavuşmalar, boşluklar ve doluluklar gibi zıtlıklar arasındaki uyumdan meydana geldiğini anlatıyor.
Sanatçının yakın ve son dönem eserleri ve büyük beğeni toplayan “İnsan” koleksiyona ait “Ahmet” isimli son dokuma çalışması da sergide sunulacak işleri arasında yer alıyor.
DAHA AZ GÖSTER