Alman fotoğrafçı Thomas Radbruch, 26 Mayıs-19 Eylül tarihleri arasında İstanbul Modern’in otoparkında yer alacak olan “Paslı Son” başlıklı sergisinde, dünyanın çeşitli ülkelerindeki araba mezarlıklarından çektiği fotoğraflarla hem geçmişin hem de bugünün öyküsünü aktarıyor. Küratörlüğünü Engin Özendes’in yaptığı sergide, 26 yapıt yer alıy
DEVAMIor.
Thomas Radbruch, “eskimiş modalardan bir tür asaletin ortaya çıktığını” belirterek, terk edilmiş otomobilleri şöyle anlatıyor: “Zayıflıklarından fışkıran “sanat” Thomas Mann’ın hastalık, ölüm ve sanat arasındaki karşılıklı görecelik teorisini doğrular. Bu yarışçılar sakin bir hayat için bir araya gelir ve ortaya natürmortlar çıkar. Onları bekleyen, doğaya dönüştür. Etkileyici işaretler ve yazılar, deşifre edilmeyi bekleyen gizli mesajlara dönüşür. Ancak tuhaf şeyler olmaktadır: Aslen tüm introspektif, meditatif hayatın mutlak zıddını sergileyen, her yerden büyük bir hızla uzaklaşmak anlamına gelen bu otomobiller şimdi kendilerine bir yuva bulmuşlardır ve kök salmaya başlarlar. ‘Efsane ile teknoloji arasındaki ayrımı’ küstah bir özentiyle kapatmaya çalışan bu yüzeyler, çürüme durumunda bile gereksiz bir güzelliğe gösterdikleri bağlılıkta neredeyse dokunaklı bir hal alırlar.”
Ölüm havasıyla dünyanın her tarafındaki meydanların ve sokakların atmosferini çürüten, kutsal mekanları çorak yerler haline getiren terkedilmiş arabaların, pas yapraklarıyla kaplandığını, böcek yuvalarına veya çürümeye adanmış, terk edilmiş tapınaklara dönüştüğünü belirten Thomas Radbruch, hafif dalgalanma hareketleriyle bir bağışlama duygusu uyandıran eğrelti otları ve yabani otların arasında sessizlik içinde olgunlaştıklarını, ölüler çürüdükçe onların hayat kazandıkları görüşünü dile getiriyor.
Thomas Radbruch, fotoğraflarındaki otomobillerin “Eski Roma’da emekliye ayrılınca bahçeleriyle uğraşan politikacılar gibi zamanla aşınıp eskidiklerini” vurguluyor: “Gösterişli krom kısımlar gökyüzünü yansıtan sessiz aynalara dönüşür. Kafataslarını andıran görmeyen farlarıyla eski zamanlardan kalma bir Memento mori’yi, ölümü akla getirirler. Artık büyük bir huzur vardır; hava basıncının kontrol edilmesine, kapıların kilitlenmesine, frenlere basmaya gerek yoktur. Amblemleri eski şampiyonların cam vitrinlerindeki kupalar gibi yeniden belirir durur. Sarhoş yanmalı motorların hırslı, gözü dönmüş kükreyişi ve lastiklerin gıcırtısı artık kesilmiştir, bu yüzden uzak yerde huzur hüküm sürer.”
Küratör Engin Özendes, sergide yer alan fotoğrafların “yan yana dizilişlerini toplu bir direncin gösterisi gibi” nitelendiriyor: “Metal gövdede açılan deliklerin etrafında oluşan boya kabartıları yeni açmış çiçekleri andırıyor. Yol yol çatlayarak yarılmış boyalar inanılmaz biçimlere dönüşüyor. Günlük yaşamımızın bir parçası olan, bizi bir yerlere ulaştıran bu araçların üzerindeki yeni oluşumlar, farklı desenler oluşturuyor. Bu renk karmaşasından sökülüp ayıklanan ve kareyi diyagonal olarak kesen başka bir renk, doğru bir çerçevelenmeyle yeni bir görüntüye dönüşmüş. Plakaları halen üstünde olanlar, kimliklerini hınzırca ifşa ediyorlar. Birinde, vaktiyle inşaat gereçlerini taşıdığının kanıtı olan bir yazı kalmış; artık emekli.”
Engin Özendes, Thomas Radbruch’un fotoğraflarındaki tüm detayların, inanılmaz bir renk ve yaşam armonisiyle eriyip gitmekte olan arabaları zevkle izlememizi sağladığını vurguluyor.
DAHA AZ GÖSTER