Sinan Tuncay’ın üçüncü kişisel sergisi “Olamadığım Adamlara Mahsustur”, sanatçının otoportrelerinden oluşan güncel fotografik kolaj çalışmalarını bir araya getiriyor. Sergi, erkekliğin toplumsal kabule hizmet eden bir performans olduğu fikrinden yola çıkıyor. Üç farklı proje üzerinden varlığı sertlik, kavga ve zaferle sınanan, sınırları i
DEVAMIse alay edilme korkusuyla çizilen “erkek adam” idealini inceliyor.
Sergi, aynı adı taşıyan ‘Olamadığım Adamlara Mahsustur’ serisi ile açılıyor. Tuncay, farklı erkek tiplerine bürünerek, hiçbir zaman parçası olmadığı ya da olamadığı erkek gruplarını eril mekan ve aktiviteler dahilinde canlandırıyor. Erkekliğin diğer erkeklerin onayına tabi olan ispatını ele alıyor. Bir kitap ve multimedya projesi olan ‘Utanma Benden’de ise sanatçı, özünde kız çocuklarına sunulan kağıt bebek oyununu kendi bedeni üzerinden yeniden yorumluyor. Popüler kültüre dair kostüm ve aksesuarları kullanarak ataerkil yapının öz ve öteki arasına sıkıştırdığı, otobiyografik öğeler taşıyan bir toplumsal cinsiyet dünyası sunuyor. Seyirci, sanatçının ‘ideal’ pozlardaki iki farklı suretini, kitap üzerinde istediği biçimde giydirerek prototiplerin birbirine geçtiği eklektik cinsiyet temsilleri oluşturabiliyor. Sergide yer alan bir diğer çalışma olan ‘Gidin Arkada Oynayın’ serisinden oluşturulan seçkide ise bu kez erkeklik ilk oluşmaya başladığı mekana, evin içine taşınıyor. Sanatçı, farklı ülkelerde çektiği kesilmiş otomobil fotoğraflarını halı zeminlerle birleştiriyor. Erkekliğin kamusal güç sembolü haline gelen arabalar, haneye ve kadınlığa atfedilen halılar üzerinde adeta oyuncaklaşıyor; arka odanın işaret ettiği mahrem bir oyun alanına geri dönüyor. Sergi, fiziksel dönüşüm aracı olduğu gibi, kimlik arayışının ardında yatan dışlanma korkusunun gizli tanığı olan dolap yerleştirmesi ‘Arka Oda’ ile son buluyor.
“Olamadığım Adamlara Mahsustur”, varlığını kendi ve diğer erkekler üzerinde kurabildiği iktidar (ve iktidarsızlığı) üzerinden tanımlayan erkeğin ona biçilen tavır, mekan ve oyunlar arasında süregelen kimlik arayışını konu alıyor. Kamu ile mahremin, maskülen ile feminenin, gerçek ölçek ile minyatürün iç içe geçtiği çalışmalar, ikiliklere indirgenen toplumsal cinsiyeti, heteronormatif “erkek adam” imgesi üzerinden sorguluyor.
DAHA AZ GÖSTER