O Ağacın Altı, ismini Murat Bulut Aysan’ın Meet Me By The Tree isimli eserinden ve Yusuf Nalkesen’in Hicaz şarkısından alan ve günümüz şehir kültürünün dönüştürdüğü ikili sevgi ilişkilerini ve bu ilişkilerin hem geleneksel ifade biçimleri tarafından hem de sanat tarihi içerisinde ele alınışlarındaki dönüşümleri ironik bir dille gündeme ge
DEVAMItiren bir karma sergi.
Öktem&Aykut’un giriş koridorunda izleyiciyi Emel Kurhan’ın nakış eseri karşılıyor. İki kara karganın bir kalbi didiklediği eser, Kurhan’ın el işi işlemelerin aşk temasını ele alış biçiminin popülerliğini bir yandan karikatürize edip bir yandan da yücelttiği bir çalışma. Kurhan’ın eserinin karşısında ise Murat Bulut Aysan’ın hem sergiye ismini veren Meet Me By The Tree eseri hem de Chilling with my X in the Park serisi yer alıyor. Her iki eser de, iletişimin hızıyla tanımlanan günümüz toplumundaki şehir alışkanlıklarının dönüşümünü ele alırken; CwmXitp’ta kameraya hüzünle bakan özne, Kurhan’ın nakışını işlemiş dertli eller gibi, bu hızlı dönüşüme ve değişen ilişki biçimlerine ayak uyduramamış biçare yalnızları serginin merkezine yerleştiriyor.
Duchamp’ın Büyük Cam’ından beri; sevgi, aşk, şehvet, dostluk ve erotizm, kavramsal sanatın kendine has ironisi ile ele alındığında en matrak eserlerin nesnesi oldular. Aynı kavramların soyut ve dışavurumcu Modern eserlerdeki rolü ise manevi bir ciddiyet arz edişiyle tanınır. Bu konular aynı zamanda, hem kavramsal sanatın hem de soyutlamanın kapalılıkla itham edilişlerini boşa çıkartan; böylelikle farklı sanat yaklaşımlarını bir açıklıkta buluşturan merkezler teşkil ediyor. O Ağacın Altı’ndaki işler, sevgi ve aşkın farklı güncel sanat janrları tarafından ele alınışlarının teşkil ettiği iki zıt merkezin arasına konumlanıp bir yol çiziyor.
Lara Ögel’in I Won’t Be Long isimli eseri, karşılıklı konumlanmış iki ayrı tüplü televizyon ekranında birbirine koşan fakat tabii ki kavuşamayan çiftlerin arşiv kayıtlarının montajından oluşuyor. Ögel’in buruk teması, yapıtının merkezindeki kolaj yaklaşımının kendisine has mizahı ile ele alınıyor. Erdem Taşdelen’in The Elements of Discontent serisinden eserleri, sanatçının psikoloji kitaplarındaki görsel malzemeyi kullandığı birer dijital kolaj. Her eser, adını aldığı kitabın (The Science of Self-Control; Grow or Die; Public Appearances Private Realities) içindeki görsel elemanların tamamını tek tek kullanıyor, ve böylece kitabın hem bir puzzle’ı hem de soyut bir kompozisyonu çağrıştıran bir yorumunu arz ediyor. Ahmet Civelek’in Puzzle Paintings serisinden iki soyutlama, hem sevgi ve bütünleşme ilişkisini hem de soyutlama geleneğini bir arada kah alaya alıyor, kah yüceltiyor. Jennifer İpekel’in Aşık Olanlar serisinden resimlerinde ise, İpekel’in güçlü dışavurumcu fırçası aşkı sulandırmadan boyarken, kasvete düşmeyen muzip bir dil üretmeyi başarıyor. Aslı Özdemir’in Still ve Kline’ın iz ve yarıklarını hatırlatan küçük pastel soyutlamaları, birer çift oluşturarak asılışları ve renk kullanımları ile günümüz ikili ilişkilerinin hüzünlü duygu krokisini sunuyor. Ekrem Yalçındağ’ın bir ağaç soyutlamasını yansıtan eseri ise; sadece aşkı değil, bütün Varlık’ı bir tamamlayıcılık, kucaklayış ve kutsama ile temsil ediyor. Sergide ziyaretçilerin en son gördüğü eser olan soyutlama ise Komet’in aşkı en geleneksel mecazı, en eski ve Antik ifadesi ile ifade ettiği tuvali: Bir Ateşim Yanarım, Külüm Yok Dumanım Yok.
DAHA AZ GÖSTER