Daire Sanat, 4 Eylül – 3 Kasım 2019 tarihleri arasında CANAN’ın Muhabbet & Kehanet & Saadet isimli sergisini konuk ediyor.
Muhabbet & Kehanet & Saadet, CANAN’ın daha önce sergilenmemiş “Muhabbet Serisi” ve “Sevişgenler (Aşıklar) Serisi”nden eserleri ile “Striga” isimli eserini izleyici ile buluşturuyor.
Muhabbet, gönülden
DEVAMIgönüle akan, karşılıklı olarak iletişimden keyif alınan, insanlar arasındaki bir çeşit gönül dilidir. Sergi içinde yer alan yapıtlar, sanat ile izleyici arasında semboller diliyle, sezgisel olarak güzellikler dilini kurar. Semboller, zaman zaman farklılık gösterse de çoğunlukla zamansız, coğrafyasız, doğanın güzellikler dili ile insanlar arasında kurulan ortak dilin kendisidir. Şiirde, şarkıda, TV’den izlediğimiz filmlerde, dizilerde, yastık yüzlerimizde ev dekorasyonumuzda hatta telefonumuzun emojilerinde ve sanatın her dalında yaşama dair insani duyguların, kelimelerin ve kavramların yeterli olmadığı yerde, sezgisel olarak karşılıklı iletişimde gönül dilini kurar. Gönül kelimesi yalnızca Türkçe olup, ruh ve kalbin birlikteliği anlamına gelir. Bir çeşit gönül dili olan sanatın, ortak bir dil olmasını da bize kolayca açıklar. Gönül dili, sezgilere bağlı olduğu için çoğunlukla sembollerle derdini anlatır. Orhan Veli’nin söylediği gibi kelimelerin kifayetsiz kaldığı anda imdadımıza yetişir. Birine telefonun sohbet odalarında sevdiğimizi söylemek istediğimizde "seni seviyorum" un bıraktığı his başkadır, yanına gül emojisi ve iki şampanya kadehi konmuş “seni seviyorum”un bizde yarattığı his bambaşkadır. Gözlerin ne güzel demek yerine ceylan gözlüm, selvi boylum deriz. Kısrağım, aygırım diye tanımladığımızda sevdiceğimizi, şehvetimizi saklamak mümkün değildir. Domuz gibi inatçıyızdır mesela, deniz mavisi gözlerimizde derinlere dalmak ister nartanemiz, nurtanemiz.
Sergide yer alan "Muhabbet" serisi insanlık tarihinin başlangıcından günümüze, evrimsel süreçten bize kalan kolektif bilinçaltımızdaki hafızanın, sembolleri güzellikler diline çevirdiğinin bir kanıtıdır. Keçi bedenli insan başlı yaratıklar, ejderhalar, yılan bedenli kadınlar, cinler, tanrılar ve tanrıçalar aslında hep evrimsel sürecin ve doğanın bize bıraktığı genetik mirasın, sembollerin gizemli dilinden, güzellikler diline dönüşümünün yansımasıdır.
Sergide yer alan Striga "cadı otu" da yine semboller diliyle izleyiciyle muhabbet eder. Striga, konusunu arkaik dönemde yer alan Nemesis tanrıçasından alır. Nemesis bazı kültürlere göre uğursuzluk tanrıçası iken bazı kültürlere göre uğur tanrıçasıdır. Kehanet küreleri şeklinde kurgulanmış yapıt, herkesin kendi geleceğinin kehanet tanrıçası olduğunu iddia eder. Bir yanı ile uğur ve uğursuzluk tanrıçası olması bu yüzdendir. Nemesis dişil bir tanrıça olarak aslında zihnimizin bilinçaltını sembolize eder. Sağ tarafımız dişil enerjiyi taşıyan bilinçaltı, sol tarafımız eril enerjiyi taşıyan bilincimizdir. Bİlinç ve bilinçaltı geleceğin yaratılışında ortak çalışır. Bu yüzden kehanet tanrısı ve tanrıcası bizzat zihnimizin kendisidir. Pozitif baktığımızda kendimizi koşulsuz sevip, kendimize güvendiğimizde arzularımızın ve hayallerimizin gerçekleşmemesi için hiçbir sebep yoktur. Çelişki ve şüphe hayatımızdan uzaklaştığında geçmişin deneyimleri ve gelecek tahayyülleri ile şimdiyi oluştururuz. Bilinç ile kurulan hayaller ve hatırlanan deneyimler her birimizi birer Nemesis tanrıçasına dönüştürür ve hayallerimizin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine bizi inandırır. Bu yüzden geleceğimizi yaratan uğur tanrısı ve tanrıçası bizzat zihnimizdir. Kimse bir başkasının geleceğini okuyamaz, bilemez, öngöremez. Fal, büyü ve hatta astroloji arkadaş toplantılarında eğlence amaçlı ve birbirine moral verdiği sürece hayatın zenginliğidir. Ciddiye almamız gereken başkasının sözleri değil, tam tersi hayallerimizin ve arzularımızın ulaşılabilir olduğuna dair kendimize olan tam inancımızdır.
Sevişgenler (Aşıklar) Serisi ise tüm bu muhabbet ve olumlu kehanetler, hayaller sonunda saadetin karşılığıdır. Muhabbetle, ortak kurulan hayallerle, huzurun, şevkatin, merhametin, arzunun ve hatta şehvetin karşı konulmaz, büyük bir özlem ve hasretle tüm hayatımız boyunca aradığımız aşkın tam karşılığıdır. Sergide yer alan sevişgenler serisi her biri cenneti andıran doğa tasviri içinde birbirine aşık, kuytu köşelerde arzu, şehvet, şevkat ve merhametle sevdiceğiyle sarılan, öpüşen koklaşan çiftlerden oluşur. Cennet tasviri bir bakıma imajinasyon dünyamızda ait olduğumuz yeryüzünün, çiçek ve hayvanlarla bezenmiş doğa tasviridir. Cennet bizim için yeryüzüdür, üzerine bastığımız topraklardır. Öldükten sonra değil, tam tersi soluk aldığımız, etimiz kemiğimiz ve sevdiceğimizle saadet içinde yaşadığımız yerdir.
DAHA AZ GÖSTER