Dünyanın en önemli fotoğrafçılık kurumu olan ICP’nin (International Center of Photography – Uluslararası Fotoğraf Merkezi) düzenlediği 22. Infinity Awards’ta "Genç Fotoğrafçı" ödülünü kazanan ilk Türk-Hollandalı fotoğrafçı olan Ahmet Polat’ın sergisi 30 Mayıs 2007’de İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi’nde açıldı.
Fortis’in katkı
DEVAMIlarıyla gerçekleşen ve 26 Ağustos 2007 tarihine dek sürecek olan "Kimsin Sen?" başlıklı sergi, İstanbul Modern’in genç sanatçıları destekleme misyonunun da güzel bir örneğini oluşturuyor. Mondriaan Foundation ve Hollanda Konsolosluğu’nun da desteklediği serginin aydınlatma sponsorluğunu ise Tepta Aydınlatma üstleniyor.
Serginin küratörlüğünü üstlenen İstanbul Modern Fotoğraf Bölümü Küratörü Engin Özendes, ICP tarafından belirlenen 17 aday göstericiden biri olarak Türkiye’den "Genç Fotoğrafçı" kategorisinde Ahmet Polat’ı aday göstermiş ve genç fotoğrafçı da 2006 yılında 22.Infitinity Awards’ta "Genç Fotoğrafçı" ödülünü kazanmıştı.
Ahmet Polat, "Kimsin Sen?" başlıklı sergisinde, kimlik ve aidiyet arayışını özyaşamöyküsel hikâyelerle birleştiren çalışmalarıyla son dönemde gerçekleştirdiği farklı dizilerden örnekleri bir araya getirerek, izleyicilere 1999 yılından bu yana hem yaşamının hem de fotoğrafçılığının yolculuğunu sunuyor. Ahmet Polat’ın Transvaal’deki gettodan Dordrecht’teki göçmenlere, 1999 depreminden sosyete manzaralarına dek değişik konuları içeren sergisinde toplam 81 fotoğraf yer alıyor.
Türk ve Hollandalı olmak, göçmenlik, kültür farklılığı, dışlanmışlık, ikilemde kalmak, yalnızlık gibi duyguların, kendisini köklerini araştırmaya, keşif yolculuğuna çıkmaya doğru yöneltmesiyle, Ahmet Polat, fotoğrafı yaşamı anlamanın bir aracı haline getiriyor. Geçmişini sorgulama, kültürel mirasını tanıma sürecinde genç sanatçı, dünyadaki farklılıkların yerine benzerliklerin araştırılması ve ortaya çıkarılmasının çok daha önemli olabileceğini düşünmeye başlıyor.
1978’de Kuzey Hollanda’da küçük bir şehir olan Roosendaal’de doğan Ahmet Polat, Hollanda Breda’da St.Joost Academy’de fotoğraf eğitimi aldıktan hemen sonra, Türk ve Hollandalı bir ailenin Hollanda’da büyüyen çocuğu olarak, kendini tanıma, köklerini araştırma yolculuğuna başlamak üzere, duvar boyayarak kazandığı parayla Türkiye’ye gelip ailesinin fotoğraflarını çekti. Birçok sorusuna yanıt bulmaya ve ailesiyle iletişim kurmaya çalışırken, 1999 Gölcük ve Yalova depreminin sonrasına tanık oldu. Depremi yaşayanların acılarını, çaresizliklerini, psikolojilerindeki değişiklikleri belgelemeye çalıştı. 2001 yılı Ağustos ayında depremi yeniden gündeme getirmek amacıyla "Depremi Düşünmek" başlıklı bir sergi düzenledi.
Gaziantep’e giderek Türk akrabalarını buldu, hatta kendi adını taşıyan beş Ahmet Polat ile tanıştı, bir ay onlarla yaşadı, fotoğraflarını çekti. Güçlü geleneklere, yakın bağlara sahip bir ülkeyi ve kültürünü objektifle yakalayarak, geçmişini keşfetmeyi denedi. "Nereden geldiğini bilmelisin, yoksa eksik bir insan olursun ve içinde kocaman bir boşlukla yaşarsın."
Kökeni hakkında yaptığı araştırmanın ardından Hollanda’daki Türklerin yaşam koşullarını araştırmak üzere yaklaşık 2,5 yıl süren uzun soluklu bir çalışmaya girişti. (2001-2003) Dordrecht Şehir Arşivi ve Hollanda kökenli kuruluşların desteğiyle Kayapınar Köyü’nden Hollanda’nın Dordrecht şehrine yıllar önce başlamış olan göçü, bu iki yerleşim özelinde metinlerle ve fotoğraflarla ele alan "Gurbetçi" başlıklı kitabı yayınlandı. Fotoğraflarında Hollanda’da Türk, Türkiye’de Hollandalı olmak üzerine yoğunlaştı. Kayapınar Köyü’nün bu çalışmadaki önemi ise Dordrecht’te yaşayan 5 bin Türk’ün yarısından fazlasının buradan göçmüş olması. Sonra iki kültürü birleştirmek ve yoksullara karşı önyargıları kırmak için Hollanda’da gettolardaki yaşamı bir sergiyle aktardı: "Evim Rüyalarımı Bıraktığım Yerdir".
Lahey’in Transvaal bölgesinde yoğun olarak Türklerin ve diğer yabancıların yaşadığı bir mahalledeki restorasyon çalışmalarının insanların yaşamlarındaki etkisini fotoğrafladı. Transvaal Belediyesi’nin yenileme projesi kapsamında değişimi belgelemek için bu bölgede bir yılı aşkın bir süre yaşayarak çalışmalarını tamamladı.(2003-2004) Eski binaların yıkılıp yerine yeni binaların yapılmasına, insanların birbiriyle ilişki içinde olduğu semtlerin yok oluşuna, gençlerin asimile olmaya zorlanmasına, yabancıların zamanla bölgeyi terk etmeye başlamasına tanık oldu. Lahey Şehir Müzesi’nde "Old Country, New Country" başlığıyla sergilenen fotoğraflarını, değişimi yaşayanların ayağına götürmek amacıyla, iki büyük konteyner ile gezici bir sergiyle kamuya açık alanlarda sergiledi.
2005 yılında İstanbul’un Fener ve Balat semtlerinde UNESCO ve Avrupa Birliği tarafından desteklenen iyileştirme programı kapsamında Balat ve Haliç’te yaşayanları görüntüledi. "Değişim Yönünde" başlığıyla kozmopolit bir bölgede değişen kentsel dokuyla birlikte insan dokusunun değişimini yansıttı çalışmalarında. Benzer değişim ve dönüşümler yaşayan Fener, Balat ve Transvaal’de çektiği fotoğraflar aracılığıyla, o bölgelerde yaşayanların gündelik yaşam biçimi ve mimariyle aralarındaki etkileşimi aktardı.
2006 yılında çalışmalarına farklı bir bağlamda devam etmek amacıyla, Türkiye sosyetesinin fotoğraflarını çekmeye başladı ve bu üretimini Galeri x-ist’te "Sadece Davetliler" başlığıyla sergiledi. Sosyetenin görünen özelliklerinden çok toplumsal yönüyle ilgilenen Polat, bu cemaatin görmediğimiz, bilmediğimiz farklı özelliklerini görüntüledi. Moda gösterilerinde, televizyon şovlarının sahne arkalarında, varlıklı insanların evlerinde fotoğraflar çekti: "Sosyeteyi tanımlamanın tek bir yolu yok, ancak uzak, sınırları olan bir yer olarak özelliklerinden söz edebilirim. Sosyete ile bağdaştırdığımız dış mekânlar içinde, örneğin doğum günlerinde, düğünlerde ya da partilerde yakaladığım anlarda sosyeteyi alışılan mercekten değil de, tüm bu öngörülerden arınmış, saf, genel ve hepimize özgü olan doğallıkla göstermeyi denedim. Onları oldukları gibi göstermek ve sosyeteye karşı beslenen önyargıları kırmak istedim."
Henri Cartier-Bresson gibi görsel simetriyi yakalamaya ve öznesine haysiyetle yaklaşmaya dair olağanüstü bir içgüdüsü olan Ahmet Polat’ın çalışmalarında Orhan Cem Çetin’in de belirtiği gibi "çarpıcı samimiyet, insan doğasına ve toplumsal dinamiklere karşı duyduğu merak, fotoğraflarındaki insanlarla kurduğu güven ilişkisi" yansıyor.
Fotoğraflarında çeşitli öyküler anlatan Ahmet Polat, projelerinde adım adım o ortamın yaşamını anlamaya çalışıyor. Öyküyü insanlarıyla inceliyor, yeniden yaşıyor, bakıyor, sorguluyor ve bir varoluş nedeni edinmek için fotoğrafını çekiyor. Yansıttığı yüzlerle, yaşam örgüsünü yeniden yakalıyor. Varolanın, geçmişinin, görüşlerinin, gündelik deneyimlerinin süzgecinden geçirdiği, saf ve dürüstçe paylaşma yolunu seçiyor.
Gerçeği doğrudan değil, belli soyutlamalarla gösteriyor. Yaşamları kesitler halinde yansıtıyor ve parçaları, tamamlamak üzere izleyiciye bırakıyor. Böylelikle izleyicisine öykünün bir parçası olma ve algılayabilmek için daha derinden bakma olanağı sunuyor. Bu konuda son sözü kendisinin değil, fotoğraflarına bakanların söylemesini istiyor. "Bakmaya ve araştırmaya devam ettiğinizde yaşam size o kadar çok yeni şeyler sunar ki, bunlar hiç bitmez. Bana göre fotoğrafçılık, kişinin şahsi konumunu kullanması ve donduracağı saniyeyi iyice tasarlayarak mümkün olabildiğince dürüstçe seçmek anlamına gelir."
DAHA AZ GÖSTER