Apolonia Sokol’un köşeli ve kapalı geometrik şekillerin tezahür ettiği tablolarında, genç kadınlar alışılmadık bir yer tutarlar. Bu alan kısıtlayıcı gibi görünse de aslında sığındıkları bir limandır. Öyle ki, samimi perspektiflerin, koyu veya açık tonlu duvarların ve keskin kenarların nihayetinde kendilerini güvende hissettikleri bir orta
DEVAMIm sağladığı görülmektedir. Bu bakımdan, genç kadınlar çelişkili bir denge içindedir: Güçlü ve hassas, kararlı ama şüphelidirler. Birbirlerine sıkı sıkıya bağlı oldukları bir kadın dayanışmasına sığınırlar, kutsal ve erotik bedenleri birbirine karışmıştır. Hem kardeş hem sevdalı olan bu kadınlar, kedi yavruları gibi huzur içinde uyurlar.
Çağdaş oldukları gibi, aynı zamanda diğer genç kadınlara, Avignon’a ya da Seine’in kıyısına dair anıları canlandıracak kadar da zamansızlardır. Melez ırklardan gelirler, herhangi bir millete ait değillerdir ve bu dünyada “ideal” bir yer arayışındadırlar. Eski tanrıçaları andıran güzellikleriyle adeta bizlere şöyle derler: Sizler bize sahip olduğunuzu zannediyorsunuz ama biz size ait değiliz. Geri çekilen savaşçılar olsak da büyük şeyler başarabiliriz. Ulaşılması imkânsız görünüyoruz ama yine de aşka oldukça düşkünüz ve bu sebeptendir ki aynı zamanda atölye olan bu dar, dramatik ve zamansal mekanda aşkı bekliyoruz.
Bekledikleri bir esin kaynağı olan bu kadınların ifadelerindeki dalgın melankoli halinin nedeni de budur. Bir oraya, bir buraya gider gelirler. Açıklıklar, pencereler aracılığıyla gizlice hayaller kurar, firar ederler. Pencereler, tablolar dışarıda ümit dolu bir dünyayı, parlak bir geleceği tasavvur etmeye yardımcı olur.
Uyumakta zorluk çekiyordum ama beni sevdiğini söyledi… Apolonia Sokol’un The Pill Gallery’de gerçekleştireceği ilk kişisel sergisi adını çalıntı bir şiirden alır (şiirler araklanmak içindir); tıpkı tabloların arka planlarındaki tek tük boya parçaları gibi bir alıntı... Hayaletimsi yüzler, kaçamak düşünceler, hoş tesadüflerin çarpıcı hatıraları, düşüncelerinde etrafını saran birçok sevgili kız kardeşiyle birlikte, binlerce şeyle, kuşkuyla ve parlak fikirlerle karşı karşıya kalan genç bir kadının resim yaptığı bu atölyede, gece vakti bir parıltı, açıklık gibi belirirler. İşte Sokol’un kendi hayatının akışını yansıtan bu portrelerde gece gündüz özünü çıkardığı şey de budur. Bunun üzerine aklımıza Henry James’in Middle Years (Orta Yaş) adlı öyküsünde geçen şu harika cümle gelir: “Bizler karanlıkta çalışırız, elimizden geleni yaparız, neyimiz var neyimiz yok veririz. Kuşkumuz tutkumuz, tutkumuz da görevimizdir. Gerisi sanatın çılgınlığı.”
DAHA AZ GÖSTER