İsmini Fernando Pessoa'nın ''Huzursuzluğun Kitabı'' isimli anlatısından alan sergi, sanatçının kitaptan etkilenerek ürettiği farklı disiplinlerdeki çalışmalarını içeriyor.
Özge Enginöz’ün kişisel sergisi Huzursuz Ruhlar İçin, sanatçının okuduğu kitaplarda karşılaştığı kimi cümle ve kelimelerden esinlenerek ürettiği çalışmala
DEVAMIrdan oluşuyor. Enginöz’ün işlerine ilham veren çağrışımların çoğunun kaynağı, Fernando Pessoa’nın Huzursuzluğun Kitabı adlı eseri. Sergide, Pessoa’nın ve Sylvia Plath, Melih Cevdet Anday,Emrah Altınok gibi birbirinden farklı yazarların kelimeleri, Enginöz’ün doğal ve yapay malzemeyi birlikte kullandığı, nesnelerin yeri ve anlamıyla oynayan farklı ortamlarda üretilmiş kolajlarla birleşiyor. Enginöz’ün üretim süreci boyunca oluşturduğu, kelimelerle imgeleri buluşturan güncesi serginin ana izleğini; resim, video ve asamblajların temelini oluşturuyor.
Sergide yer alan farklı ortamlarda üretilmiş işlerin ortak özelliği, nesnelerin; türlerin sabitliğini bozmaları. Enginöz, doğal ile yapay nesneleri, kültürel bağlamın dışında, alışılmadık biçimlerde bir araya getirerek onlara farklı açılardan ve daha yakından bakmamızı öneriyor. Böylece, şeylerin tikelliklerinin farkına varıyor; onları, katagorize ederek tektipleştiren “araçsal aklın” himayesinden koparan bir aralıktan izleyebiliyoruz. Adorno ve Horkheimer’ın teşhisini 1940’larda koyduğu Aydınlanma’nın bir ürünü olan “araçsal akıl” Bernstein’in ifade ettiği gibi, şeylerin biricikliklerini kavramamızın ve onları otantik olarak deneyimlememizin önünde bir engel.
Kapsayıcı ya da araçsal akıl, şeylerin kendilerine özgü niteliklerini, onlara duyusal, toplumsal ve tarihsel biricikliklerini veren özelliklerini göz ardı eder; öznenin amaçlarına ve hedeflerine, kendini korumaya odaklanır. Böylesi bir akılsallık, birbirine benzemeyen (eşit olmayan) şeylere benzer (eşit) muamelesi eder, nesneleri öznelerin (düşünümsel olmayan dürtüleri) içinde eritir. Bu eritme, kavramsal düzlemdeki tahakkümdür. Amacı, kavramsal ve teknik hakimiyet sağlamaktır. Kapsayıcı akılsallık akılsallığın tamamı olarak görülmeye başladığında, tikel olanın kendi başına idrak edilme imkanı ortadan kalkar ve aydınlanmış aklın yola çıkma nedeni olan amaçların önü tıkanır.
Özge Enginöz’ün işleri bu anlamda, sıra dışı eşleştirmelerle nesnelerin kendine özgü niteliklerini ortaya çıkarıyor; böylece araçsal aklın hakimiyet alanından kaçış imkanı sağlıyor. Farklı kategorilerdeki nesneler/imgeler bir araya geldiğinde ortaya çıkan beklenmedik uyum sayesinde, benzerlikler ve farklılıklar hakkındaki önyargılarımız hafifçe buharlaşıyor. Nesneleri bir araya getirerek aslında onların halihazırdaki anlamlarıyla arasını açan sanatçı, sabitliği bir kez de bu nesneleri/imgeleri cümlelerle bir araya getirdiğinde bozuyor. Sanatçının seçtiği cümlelerle bir araya getirdiği nesnelerin/imgelerin birbirini tamamlarken kelimeler, imgelerin/nesnelerin birebir göstereni haline gelmiyor. Cümleyle imge/nesne arasında bırakılan aralık sayesinde kelimelerle imgeler arasında zihinsel bir titreşim alanı oluşuyor. Kelimelerle imgeler karşılıklı olarak zihinde yankılanıyor; boşluk, etkileşime olanak veriyor.
Bir kolajda karşımıza çıkan Pessoa’nın “Sen ve yaşamak isteyenler arasında ne gibi bir benzerlik var?” sorusu kendimizle diğer canlılar arasındaki benzerliğe ve farklılığa odaklanıyoruz. Kolajda, dünyaya varan merdivenlerden çıkan insanların kafaları yerine kurumuş bitki parçaları yerleştirilmiş. Kolajın hareketlendirildiği siyah beyaz videoda ise bu görüntüye, farklı ritimlerde merdivenlerden inip çıkan, bitki kafalı insanlar eşlik ediyor. Varlıklar arasındaki boşluk, bu sefer de bedenler arasındaki etkileşimi açığa çıkarıyor. Farklı kitaplardan alınan, “yokluk dekoru kurmak”, “aramızdaki uzay orada öylece büyüyor”, “hep yabancı kaldığım canlı şeylerin kabarısı” gibi sergi boyunca tekrar eden ve bu boşluğu işaret eden cümleler, aklın varlıklar üzerindeki tozlu örtüsünü kaldırıyor, varlıklarla “düşünümsel olmayan” bir karşılaşmayı mümkün kılıyor.
Canlı ya da cansız bütün varlıklara, onlardan adeta esirgenen bir şefkatle yaklaşan Özge Enginöz, evreninde, nesnelerin birbirleri üzerinde egemenlik kurmamasına özen gösteriyor. Yine de bu evrende “sanat işi” diğer “şeylerden” çerçeve ve kaidelerle ayrılıyor. Ancak çerçevenin içine küçük kaya parçaları sızıyor, işler kendi kaidelerini yaratıyor. Poşet torbanın köpükten kalıbı, bir ayçiçeğinin kaidesi oluyor; kemiğin üzerine yerleştirilen nar kurusu silikonla kaplanıyor.
Özge Enginöz’ün sergisi, aklın hükmünden bunalan huzursuz ruhlar için bir nefes alma durağı. Ancak, sürekli bol oksijen isteyenlerin, suyun içindeki kabarcıklarla yetinmeyip, kafayı suyun dışına çıkarması, serginin işaret ettiği sınırların ötesine geçebilmesi gerekiyor.
DAHA AZ GÖSTER