Sanatçı uzun süredir çalıştığı kitap, animasyon gibi medyumların yanına kendisi için yeni bir malzeme olan resim ve seramiği de ekleyerek bir dünyada var olma hikayesi anlatıyor.
İrem Tok yeni sergisi Dünyaya Düştüğüm Yer’i, mitolojideki en temel ve kuvvetli motiflerden ateşin etrafında şekillendiriyor. Sicilya’da geçirdiği gün
DEVAMIlerde Etna Yanardağı’nın manzarasına kendini kaptıran sanatçı, dönüşünden sonra bir arkadaşının her gün gönderdiği fotoğraflar sayesinde bu tek taraflı ve mesafeli ilişkiyi devam ettiriyor. Bir dönem obsesif şekilde resimlerini yaptığı bu görüntü, sanatçının sergisinin merkezindeki yanardağın da esin kaynağı oluyor. Sergi ateşin tahrip edici gücüne de yaratıcılığı ve gelişimi tetikleyen özüne de atıfta bulunuyor. Video ile birlikte çalışan heykeli ise, yakıcı/yıkıcı durumlarda insanın/sanatçının çaresizliği ve yapabileceklerine odaklanıyor.
Tok, sergi için bu volkanı çevreleyecek özel bir flora yaratıyor. Birbirine dolanan, saldıran, küsen ve hatta aşk yaşayan bitkilerle bu yaratılmış evrenin parçası haline geliyor. Uyku haliyle ölüm arasında duran (gezinen) çeşitli beden uzuvları çevreleriyle ayrışamaz biçimde iletişim halinde gözüküyor. Tok, sergi için ürettiği heykellerinde çeşitli beden uzuvları ile melezlenmiş bitkileri gösterirken, yaşamın enerjisini ve ölümü aynı anda içeren, kırılgan ama güçlü birer varlık olarak ortaya koyuyor.
Tok, sergiye ismini veren kavramı ünlü Alman felsefeci Heidegger’den ödünç alıyor. Heidegger’in “da-sein” ve “geworfenheit” kavramları ışığında, insan varlığını ilişkide bulunduğu dünyadaki diğer varlıklarla bağı içinde kavramaya ve anlatmaya çalışıyor. Tok’un, yaşamın ortasına atılmış/fırlatılmış insan varlığının başına gelenler olarak kabaca özetlenebilecek, bizim kontrolümüz dışında, seçmediğimiz bir zaman, mekan, aile, dünyanın içinde var-olma halinin sorgulanması, serginin ana çerçevesini oluşturuyor. Bir “insan olma olanağı” araştırması olarak, temeline yaratıcı ve yıkıcı ateşi, terk edilmişliği/fırlatılmışlığı, kendi dışındaki varlıklarla ilişkiyi(ona dönüşmeyi), aşkı ve ölümü (bazen biri, bazen diğeri ve bazen ikisini içerecek şekilde) ele alan çok katmanlı bir sergi hazırlıyor.
Heidegger’den Bataille’ya, Nazlı Eray'dan, Edip Cansever’e pek çok yazar, şair, düşünüre referanslar içeren sergi, İrem Tok’un derdini derli toplu anlatan, bütüncül bir yapıya sahip.
DAHA AZ GÖSTER