Çocukluğumda tek kanallı siyah beyaz televizyonla geçti. Gece yarıları uyanırdık 4 erkek kardeş… Çünkü televizyon Muhammed Ali’nin maçlarını canlı veriyordu o yıllarda. Ben 6 yaşındaydım, en büyüğümüz ise 13... Çocuksu bir merakla şehre hakim kenar mahallemizden diğer evlerin ışıklarına bakardık; kimler bizim gibi saatini kurup maçı seyre
DEVAMItmeye gecenin bu en derin vakti uyanmış diye.
Evlerinde televizyon olmayanların üzerlerinde pijama, ayaklarında terlik ya da arkalarını ezerek bastıkları ayakkabılar, paytak adımlarla televizyon sahibi komşularının evine seğirtmesini de görürdük, yayını daha net alabilmek için çatıda telaşlı elleriyle antenlerle oynayanlara, “olmadııı, biraz daha çevir!” diyerek onları yönlendirenlerin seslerini de… Tabii ki, bu curcunaya havlamalarıyla eşlik eden sokak köpeklerini de unutmak olmaz!
Ve maç başlar, rauntlar rauntları kovalardı. Yumruklar havada uçuşur, gonglar çalar, oturduğu tabureden kalkan boksörler yaylanarak rakibine doğru hamle yapar, hakem, sarılan terli vücutları ayırır, “boks!” der, yumruklar tedirgin birkaç yoklamadan sonra var güçleriyle karşısında duran iri cüsselere savrulurdu.
Genelde maç sonu kalkan el, yüzünde rakibine de dünyaya da alaycı bir ifade yapışan ve cümleleriyle sürekli meydan okuyan Muhammet Ali’nin eli olurdu. Sabahı iple çekerdik. Mahalledeki çocuklara ballandırarak anlatırdık geceki maçı, yumruklarımızı sıkıp –genelde kendimizden güçsüz gördüklerimize- Muhammed Ali’lik taslardık. Sene 1974 idi, hepimizin içinde bir boksör olma, Ali’nin dediği gibi “kelebek gibi uçup, arı gibi sokma” sevdası…
Ancak, annemiz “hakkını helal etmeme” kontenjanını kullandığından bu sevda kısa sürede küllendi.
Yıllar geçti, unutmuştum bile o anki duygularımı.
Ta ki 2005 yılında okuduğum küçük bir gazete haberine kadar: “Gençlik ve Spor Genel Müdürü çocuk boksörleri kabul edecek” idi haberin başlığı. Bir genel müdürün rutin bir programı olarak algılanabilecek bu haberin peşine takıldım. Çocuklar ve Mustafa Hoca ile ilk buluşmamız orada oldu. Öykülerini de orada öğrendim ve zorlu yolculuklarının bir parçası olmayı talep ettim.
Özel yanları ile sayfalar tutabilecek bu öyküyü kısaca özetlemeye çalışayım öncelikle:
Küratör: Cengiz Kahraman
DAHA AZ GÖSTER