Janet Bellotto’nun çalışmalarında ağırlıklı olarak kendini gösteren “su” metaforu, su altında kalma ve yansıma gibi durumları yorumlar niteliktedir. Bellotto’nun sanat pratiği, arada kalmış, durmadan değişen halleri yakalamaya odaklanır. Sanatçı, sözel tarih, başlıklar, efsaneler, ve onların günlük hayattaki yansımalarıyla ilgilenir. “Boğ
DEVAMIulan bir dünya”yı olası hale getiren Atlantis’in hikayesi ve büyük sel, sanatçının pratiğinin merkezinde yer alır. Su ve kara arasındaki sınırı irdeleyen pratiğinde heykel, fotoğraf, video ve performans gibi birçok mecrayı kullanır.
Galerinin proje mekanında gerçekleşen yeni sergisinde ise Bellotto, yakın zamanda gerçekleştirdiği ziyaretten yola çıkarak, Kanada’da yer alan ve kum tepesini andıran Sable Adası hakkındaki tarihi anlatımlardan ilham alıyor. Adanın son sakinlerinin, yüzlerce gemi batığını kurtarmak ve sayısız ölümü engellemek için kurduğu “Cankurtaran İstasyonları”, Sable Adası’nın tahmin edilemez koşulları ve teknolojik gelişmeler yüzünden başarısız oluyor. Sonuç olarak günümüzde Sable Adası, dünyada insanların işgal edemediği sınırlı yerlerden biri olarak, kente ya da tatil adasına dönüştürülememiş varlığıyla dikkat çekiyor. Ulusal parka dönüştürülen ada, vahşi atlara ve fok balıklarına ev sahipliği yapıyor. Onun, hem hayat veren hem de yok eden Atlantik Okyanusu’ndaki varlığı, günümüzün yeni yerler keşfetme ve yeni başlangıçlar yaratma umuduna işaret ediyor.
Bu haliyle Bellotto’nun “Atlantik’in Mezarlığı” olarak da bilinen Sable Adası bağlamında ürettiği yeni çalışmalar, adaları hem hayaller ülkesi hem de mezarlık olarak yeniden düşünmeye davet ediyor. Bellotto, suyla çevrili küçük kara parçalarının, ütopik düşünceler için bir platform oluşturmasının geçiciliğine dikkat çekiyor. İzole olma, geçicilik, ütopya gibi kavramlarla birlikte suda hayatta kalma gibi fikirler sergide görünür hale geliyor.
DAHA AZ GÖSTER