Bubi’nin poetikası üzerine ne söylenebilir?
Ali Şimşek’in anlatımıyla:
Kafesler, rölyefler, çaput, çöp, kir, pas, yırtık, yabanıllık, karmakarışıklık... Bubi’nin yapıtları uygarlığın biçimli pürüzsüzlüğüne, oranlı güzelliğine kafa tutan totemler gibi eski çağların derinliklerinden gelen “ilkel” bir fısıltıyla konuşuyorlar.
DEVAMIPosa... Elde kalan ne varsa konuşmaya çalışıyor hercümercin ortasında. Uygarlığın Huzursuzluğu’ndan öte başka bir coğrafya. Yontulmamış hayat. Palimsest!
Bubi’nin yapıtlarında sudur eden, konaklayan, “görünür” olan o vahşi atık. Mısır ve Grek’in başımıza musallat ettiği “kaide” ve “güzel”in ötesindeki o zengin “tekinsiz” okyanus. Karşımızda dikilen monolitler gibi hem dikey hem yatayda binlerce yılda birikmiş “suskun” söz.
Evet, ne söylenebilir o derin suskunluğun ötesindeki “poetika” için? İlk sezgide akla gelen ve bütün uygarlığı taşıyan düğüm noktaları işte. Bir çırpıda ortaya dökülen koca bir insanlık, hayvanlık, toprak, börtü böceğin tarihi... Düğüm!
Bubi’nin son yapıtlarından geriye bakmak... Bu bakış, sürekli dönüşen bir poetika, plastik ve yüzey anlayışını düşünmek demek.
DAHA AZ GÖSTER