Bu sergide “benden güçlü” bir durum olarak kavranmaktadır. Hazırlıksız yakalandığımız, zihnin durakladığı, kişinin kendinden ibaret olmayan dünyayla çarpıştığı anlar toplamıdır. Nadiren iyi şeylere neden olan, ancak çoğunlukla bizi köşeye sıkıştıran bu durum, her beklenmedik olay gibi, kişiyi yeniden konum almaya zorlar.
Hayatt
DEVAMIa kalma pratiği kendimizi bir kenara bırakmaya, artık kahramanların sahneyi terk ettiği , “yarı canlı” bir hale sürükler. Sergi, avlanırken av olunan, planların çöktüğü, dürtülerin aklın önüne geçtiği bireysel bir çöküşe sahne olurken, durumu baş edilebilir hale getirmekle uğraşır. Topluca şahit olduğumuz sahnede, güçlü veya güçsüz tek bir konumda kalınamayacağı fikri akılda tutulmaktadır.
Uzaktan baktığınızda gördüğünüz peyzaj, yaklaştıkça doğal bir felaketi görünür kılar. Havva Altun’un bir geceyi tekrar tekrar resmettiği çoklu düzenlemesi, felaket veya mucize beklentimizi imgeler. Ozan Bilginer’in etkileşime açık çalışmaları, hareket alanına girdiğinizde size sessizce tepki veren, hayat belirtisi gösteren imajlardan oluşur. Funda Susamoğlu’nun bir kürk üzerinden “ölü mü canlı mı?” sorusu etrafında kurguladığı sahne; yapay deri nesneler, seramik heykeller ve video yerleştirmesinden oluşmaktadır. Aslı Işıksal, resim ve heykel birlikteliğinden oluşan düzenlemesinde, hareketin en uç noktası ile durağanlığı birleştirerek, boşlukta kalma halini irdeler. Seval Şener’in yarı karanlıkta hassas bir dengede salınan arkaik terazisi ile bugünün tekinsiz sanal verilerinin çarpıştırılmasından oluşan “Sabaha kadar” isimli yerleştirmesi zihnimizi askıda tutar.
DAHA AZ GÖSTER