Eda Soylu’nun gidenin ardında oluşan boşluğu, arkasında bıraktığı ev, eşyalar ve gölgeler üzerinden algılayabilme çabasıdır. Sanatçı, anneannesinin evinden kalan parçalar ile hafızada kalanları pekiştirirken, gideni eşyalar vasıtasıyla anmanın, eşyalarda aramanın şiirselliğini ortaya koyar.
Sanatçı, anneanne evlerinin ahengini
DEVAMIinceler ve bu bütünlüğün içinde, gizliden gizliye duran erimiş perdelerin, seloteyp ile yapıştırılmış vazonun, çıkmış duvar kağıtlarının, sandalyenin kırılmış ahşap oymasının, çatlamış ama atılmamış tabakların varlığını gözlemler. Kırılganlık olarak tanımladığı bu anlara yer verdiği sergide, sanatçı içinde oluşan sızıya bir barınak arayışındadır.
Soylu, serginin meselesini şöyle ifade eder: “Giden, ardında büyük bir boşluk ve hüzün bırakarak gider. Bu durumun ağırlığı, aslında eve çoktan çökmüştür, ev başına geleceği bilir. Belki de ev, insandan daha önce hastalanmaya başlamış, biraz çürümüş, biraz eskimiştir. Onarılması da daha güçtür artık, bekler. Ev, içinde yaşayana, içinde yaşayansa evine benzemiştir artık, sahibine benzeyen mal misali bükülür. Bükük bir evin içinde yaşayan insanın yazgısı bellidir; gider. Zaman donar, ev ise kalakalır.”
Sanatçı, gölgedeki kıpırtının, gölgedeki yaşam belirtisinin peşinden gittiği bu sergide, eşyalar üzerinden teselliyi aradıkça ve teselliyi gölgelerde buldukça, hiçbir şeyin aslında kaybolmadığını ve hiç kimsenin aslında gitmediğini anlar. Gidenin çırılçıplaklığı, kendini savunamayışı ve arkasında bıraktığı kadar kalışı içinde “Anneannemin Evinden Kalanlar”, gölgeleri görebilmeyi umar.
DAHA AZ GÖSTER