''Gözü bir kenara bırakalım! Söz ettiğim göz, bedenin gözü değil; Acies Mentis yani zihnin gözü. Göz merkezcilik açık bir Nihilizm; zihnin gözünün, bedenin gözüne ve diğer duyulara –yani duyuma, baskıcı ve yoksayıcı bir şekilde üstün tutulması.
Gözmerkezciliğin bedensiz gözü duyamaz! Oysa ben duyuyor ve bunu çoğaltmak istiyorum.
DEVAMI
Bundandır ki; sanat yapıtı –beden olarak, diğer bedenleri dürtmelidir, duymayı çoğaltmalıdır. Duyma, bir bedenin diğer bedenlere karışması, dünyaya açılmasıdır. Duymayı çoğaltmanın yolu, bedenin yapabilirliğini dikkate alıp, çoklu-duyuya seslenen yapıtı oluşturmaktır.
Dokunup, koklayıp, görüp yaşanılan duyumun aktarılmaz olduğunun farkındayım. Duyma, düşünme gibi aktarılabilir değildir. Ama duymamın gücünü, yapmaya dürtüldüğüm yapıt üzerinden tekrar duyurabilirim.
Duymamı ortamları (media) çoğaltarak duyurabilirim. Yapıt da ortamlara yayılarak, ortamlarda hareket eden güç olarak benim duymamı ya da başka duymaları diğer bedenlerde oluşturur.
Yetkinleşmem duymamı, duymam da yetkinleşmemi çoğaltır. Bir yapıtın çoklu-ortamda olması da böyledir işte. Çok ve farklı pespektiflerden yaşayan –dolayısı ile duyan, bir insanın yetkinleşmesi gibi yapıt da farklı ortamlarda “gerçekleşerek” yetkinleşir, dürten beden olarak güç kazanır.
Benim “Anima” diye seslendiğim yapıtım; heykel, resim, baskı, fotoğraf, desen disiplinlerini birbirlerinin destekleyicileri ve belki tamamlayıcıları olarak kullanılması yoluyla dokunsal, kokusal, görsel ve hatta tatsal duymalar oluşturur. Temel arzum dürtüldüğüm duymamı, dürterek duyurabilmektir. Anima içinde yürüyegeldiğim ve yürüyeceğim ormanın bir parçasıdır.''
DAHA AZ GÖSTER