Marcus Graf, sergiyle ilgili olarak şunları söylemektedir: “Millî Reasürans Sanat Galerisi’ndeki sergisinde Burcu Aksoy mantık ve makullüğün sınırlarını aştıktan sonraki akıl halini anlatmak için varlığımızın karanlığına dalmaktan korkmuyor. Parçalanmış imgelerinde psikoloji ve psikanaliz bağlamında aklıselim ile deliliğin anlamlarını el
DEVAMIeştirel bir biçimde ele almak için akıl hastanelerinin iç ve dış mekânlarını ele alıyor. İşlerinde düzlemsellik yerine çok boyutluluk özelliği ile herhangi bir nesnelliğe ve gerçekliğin evrenselliğine ve algısına dair güvensizlik var. Karmaşık bir mekânsal soyutlama var etmek için çeşitli odaların unsurlarını iç içe geçiriyor. Daha doğrusu, bilinçdışı ile bağlantılı olarak, nesneler ile mekânların bilinçteki görüntülerinin yerine yeni yapı ve şekillere dönüşen görüntüleri ifade edebilmek için mekân unsurlarını iç içe geçiriyor. Akıl hastanelerinin iç ve dış mekânlarının fotoğraflarında da, tıpkı diğer fotoğraflarda da olduğu gibi, normal perspektif ve kompozisyon kavramları hükümlerini yitirmiş oluyor.
İmgelerinde bir çizgi, şekil ve doku patlaması olmasına ve böylece estetik anlamda bir doluluğa kavuşmalarına rağmen, tuhaf bir boşluk ve yalnızlık hissi vuku buluyor. Aynı zamanda neredeyse tamamen renksiz olmalarından dolayı oldukça karanlık ve tekinsiz bir atmosfer eserlere hükmediyor. Siyah, gri ve beyaz tonlar mekânları nitelendiriyor. Bir yandan bu tek renklilik süratlenen çizgilerin ve girdaplı şekillerin dinamik karakterini destekliyor. Aynı zamanda bu renksizlik adeta hayat, neşe ve mutluluğun eksikliğine dair son kanıt gibi. Burada Aksoy modern toplumda “akıl” hastanelerine dair klişelere karşı olumsuz ve eleştirel fikrini açığa vuruyor.
Tekinsiz atmosfer, insanın eksikliği ile güçleniyor. Hiçbir figür tasvir edilmiyor. Odalar boş, yataklar bozulmamış. İnsan hayatına dair en ufak bir belirti görünmüyor. Giysi, kitap, yemek kalıntıları görünmüyor. Mekânlar bir hayalet şehirde terkedilmiş tesislere benziyor; kaçıp unutabilmek için uyanmaktan mutlu olacağımız korkunç kabûsumuz için doğru yerler. Ama dinamik kompozisyonların izleyiciyi imgenin içine çekmesiyle halen fotoğraflarda cezbeden bir estetik var. Orada izleyici o odaların içinde kendi hikâyesini tasavvur etme imkânını buluyor. Burcu Aksoy’un işlerinde bilhassa değer verdiğim özelliklerden biridir bu. İnsanın yokluğu, izleyiciye kendini imgeye koyma imkânını veriyor. Böylece normalde pasif olan izleyici boşluğu kendi öyküsü ile doldurarak aktif hale geliyor. Tıpkı filmlerdeki gibi, izleyici o zaman zihninin iç gözünde sahnelenen kendi öyküsünün kahramanı oluyor.”
DAHA AZ GÖSTER