Hastalık Hastası oyununu 2 Mayıs Perşembe prömiyer gününde izledim, prömiyerleri hem seviyorum, hem de nefret ediyorum. Oyuna emek veren tüm kişilerin onure edilmesi ,manevi olarak ödüllendirilmesi sevdiğim taraf, genelde oyuncu arkadaşlarının, yakınlarının aşırı-yapay-beğeni davranışları, kahkahaları ise nefret ettiğim taraf. Bu oyunda da oyuna konstantre olmama engel olan epey tuhaf sesler-yüksek perdeden kahkahalar, telefondan fotoğraf çekmeler oldu ancak beni daha çok rahatsız eden Şehir Tiyatroların yaşadığı kalite düşüşü.. Bana öğrencilik yıllarımda(1997-2003) tiyatroya sevdiren kurum, şu an tiyatrodan soğutuyor. Şöyle basit bir karşılaştırma yapayım: 5 Mayıs Pazar günü Netaş'ta çalışan bir dostum "Netaş Tiyatro Topluluğunun" sahnelediği "Babil'e bir Melek İniyor"(Yazarı:Friedrich Dürrenmatt)oyununa davet etti. Amatör mühendislerin seçtikleri oyun, performansları inanın profesyonel oyunculardan daha samimi ve çok daha iyiyidi. Umarım gelecek sezonda tekrar Şehir Tiyatrolarında kaliteli yapımlar izleriz. Oyuna dönecek olursak, en komik sahneleri Gün Koper(oyunun en iyisiydi!) ve Çağrı Büyüksayar'ın olduğu sahnelerdi. Sevinç Erbulak'ın tekrar Şehir Tiyatrosuna dönmesini çok sevindim, umarım haksız yere uzaklaştırılmış diğer kişiler da en kısa zamanda görevlerine işlerine geri dönerler. Son olarak Şehir Tiyatrolarında çalışanlarında akrabalık ilişkileri(baba-oğul, anne-kız..vb) çok sık rastlanan bir durum ancak bir yönetmenin küçük oğlunu kendi yönettiği oyunda seçmesi belki de ilk olabilir, belki de değildir :) Ahmet Hamdi Tanpınar'a göre toplum olarak "Şarklıyız" (Doğuluyuz:)) ama bu kadar "Şarklı"(Doğulu:)) olmasak daha iyi olacak :)
Hastalık Hastası / İstanbul Şehir Tiyatroları