Craft oyunlarına fazla toleransım olduğunu en başta söylemeliyim. Hiçbir topluluk bana daha seyretmeden oyundan mutlu ayrılacağımı vadedememesine rağmen Craft bunu her seferinde başarıyor. Bu girişten sonra iyi eleştiriler yapacağım aşikar, zaten sürpriz olmasına da gerek yok.
Oyun dinamik başlıyor, Selin Şekerci ve Uğur Uzunel’in hayat verdiği karakterler hızlı şekilde sahneye adapte oluyor. Erkek karakterimiz büyüdüğü ülkede kalmaya devam etmek isteyen ama vatandaşlığı olmayan birisi. Sığınak “aitlik” ekseninde geçiyor. Kalmak için kağıt üzerinde yapması gerekenler bir yana, insanın bulunduğu yere ait olamaması hissi üzerinde duruyor. Sınırların içine sığmayan koca yüreği ile beraber ruhen küçüldükçe küçülen bir genç. Oyunda yalnızlık duygusu çok kez kamçılanıyor. Bu hissin yarattığı negatif etki ve duygular seyirciye çok güzel geçiyor. Daha önce bu süreci atlatabilen kadın karakterin, arkadaşının ülkede kalabilmesi adına hayatından vereceği ödünler duygu olarak fazla yoğun hissediliyor ve seyredeni performans niteliği anlamında keyiflendirmeye yetiyor.
Sığınak tek perde olarak hiç düşürmeden dolu dolu sahne deneyimi yaşatıyor. Oyun, özellikle Ulvi Kahyaoğlu’nun canlandırdığı karakterin de dahil olmasıyla beraber kırılım yaşadığı andan itibaren vites artırarak büyük oyunculuklar gösteriyor. Fazla mübalağalı bir cümle kurmak tercih ettiğim bir şey değil ama sergilenen performansta karakterlerin yansıttığı duyguların adeta şölenine şahitlik ettim.
İbrahim Çiçek ve Hira Tekindor ikilisinin uzun yıllardır beraber iş yaptığının kanıtı bir oyun olmuş. Çevirisiyle beraber reji, bu işin yeterince doğal görünmesini ve sanki ana dilinde oynanıyormuş hissi yaşatmasını sağlamış. Benim gözümde bu tek başına bir başarıdır. Bunu oyuncuların alıp taçlandırması ise bütünüyle el üstünde tutulacak bir oyun ortaya çıkarmış.
Sığınak / Craft