Fransız yazar Edouard Louis’in kendi işçi sınıfı ailesinden esinlenerek kaleme aldığı otobiyografik öyküsü, "Babamı Kim Öldürdü" adıyla yeni sezonda Moda Sahnesinde kendine yer buldu. Bir rastlantı sonucu İstanbul ve Paris’te eşzamanlı olarak 17 Eylül’de prömiyeri yapılan tek kişilik oyunda; oyunculuğu Onur Ünsal, yönetmenliği ise Kemal Aydoğan üstlendi.
Edouard Louis’in "Eddy’nin Sonu, Şiddetin Tarihi ve Babamı Kim Öldürdü" adlı üçlemesinin son kitabı olan oyunun sahnelenmeye başlaması üzerine basım sırası değiştirildi ve oyunun da çevirmenliğini yapan Ayberk Erkay çevirisiyle yayımlanarak okurlarla buluştu.
Edebi yönden ziyade hayatın zorunluluğunu ön planda tutan yazar “Yazdıklarımın, söylediklerimin edebiyatın gerekliliklerini karşılamadığını fakat yaşatmanın bu yangının mecburiyetine, aciliyetine yanıt verdiklerini biliyorum.” sözüyle durumu açıklıyor. Yönetmen Kemal Aydoğan, oyunda seyirciyle ortak akıl geliştirildiğini ve önemini otobiyografik tavrından veya gerçeğe benzerliğinden değil, dünyaya anlatılabilirliğinden aldığını belirterek yazarı destekliyor. Çevirmen Ayberk Erkay, siyasi otoritedekilerin anonim zırhından kurtulması için isimlerinin verilmesi gerektiğini ifade ediyor. Karaktere hayat veren Onur Ünsal ise karantina sürecinde böyle bir metin üzerine çalışmanın onu çok motive ettiğini ancak her akşam dillendirip sakin kalmanın zor olmasına rağmen doğrudanlığın vurucu olduğunu aktarıyor.
Babamı Kim Öldürdü, içinden geçtiğimiz Covid-19 sürecinde maske ve mesafe ile seyrettiğim 16. oyun iken Moda Sahnesi için yılın son oyunuydu. Yıl boyunca salgının etkisiyle kurallara fazlasıyla dikkat ederek gittiğim diğer oyunların aksine, en az sayıda seyirciye (10 kişi) oynanan oyun oldu. Az kişiye oynamanın oyuncunun motivasyonuna etkisini bilmemekle birlikte, seyirci gözüyle bu durumdan hoşnut olduğumu dile getirmek isterim.
Bu paragraftan sonrası, oyunu seyretmeyi düşünenler için keyif kaçırıcı olabilir.
"Bir gün, bir deftere senin hakkında şöyle yazdım baba: Senin hayatının tarihini yazmak, benim yokluğumun tarihini yazmaktır."
Hesaplaşmanın katmanlarıyla bezenen oyunda; yoksulluk, ayrımcılık, cinsiyetçilik, şiddet, nefret, büyük buhran, kapitalizm, çöküş ve sömürü temaları konu ediliyor. İşçi sınıfından alkolik ve şiddete eğilimli bir baba ile politik ve homoseksüel yazar oğlun hesaplaşması üzerinden; erkeklik, işçilik, aile olgusu ile açmazlarına yoğunlaşılıyor. Oyun, adının çağrıştırdığının aksine içerisinde polisiye bir gizem barındırmıyor.
"Bir insanın öz yaşam öyküsünde neden bu isimlere hiç yer verilmiyor? İntikamımı onların adlarını tarihe kazıyarak almak istiyorum."
Politik manifesto özelliği taşıyan oyunda, hayatını işçilik yaparak sürdüren ve çalıştığı fabrikada geçirdiği iş kazası sonucunda yatalak kalan bir babanın yaşadıklarından sorumlu olanın kim olduğu irdelenirken, siyasi karar mekanizması olan çarkın dişlilerinin isimlerinin unutulmaması gerektiğinin altı çiziliyor.
"İsimleri hiçbir şekilde telaffuz edilmemiş olan katiller var. Unutuşa, meçhule sığınıp utançtan kaçan katiller var. Unutulmalarını reddediyorum. Şimdi burada sonsuza kadar bilinmelerini istiyorum. Bütün kıtalarda. Her şey mahkum mudur unutulmaya? Bu isimlerin Shakespeare’in III. Richard'ı gibi, Karındeşen Jack gibi unutulmaz olmalarını istiyorum. Macron, Hirsch, Sarkozy, Valls... Acının tarihinin isimleri var baba. Senin yaşamanın tarihi, seni yok etmek için ardı ardına göreve gelmiş insanlarının tarihidir. Siyasi tarihi suçluyorum baba."
İş kazası sonucu yaşamaya mecbur bırakıldığı hayat yüzünden, belini ezenlere rağmen, acı içinde hayatına devam eden, artık fikirleri değişse de geçmişinde kalan babasını siyasetin belirlediği bir ürün olarak nitelendiriyor.
"Siyaseti yapan onlardır fakat kendi yaptıkları siyasetin kendi hayatları üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Siyaset, egemenler için estetik bir meseledir, dünyayı algılama tarzıdır, kişilik inşa etme biçimidir. O bizim için ölüm kalım meselesidir. Hollande, Valls senin nefesini kestiler."
Oyun boyunca ilişkilerini kendi ağzından aktararak "Seninle ilgili konuşurken geçmiş zaman kipi kullanıyorum, çünkü seni şu anda tanımıyorum. Şimdiki zamanda konuşursam biraz yalan söylemiş olurum." gerekçesiyle açıklıyor.
"Seni son ziyarete geldiğimde sana söylediğim ne varsa unuttum ama sana söyleyemediğim ne varsa çok iyi hatırlıyorum. Geçmişi, aramızda yaşanılanları düşününce benim aklıma hep söyleyemediklerim geliyor. Bizim anılarımız genelde olamamış olana dair."
Babamı Kim Öldürdü oyununa; üzeri eşyalarla kaplı bir masa, sandalye, askılık, üç farklı renkte tişört, solunum cihazlı yatak ve beraberinde projeksiyon eşlik ediyor. Ancak kalabalık dekorun oyuna bir katkı sağladığından söz edemiyorum. Örneğin Onur Ünsal’ın elinde bir bez parçası tutmasının sebebini anlamış değilim. Oyun esnasında mikrofonu birkaç kez aksaklığa neden olsa da seyir açısından olumsuzluk yaratmadı. Aksine sesini güçlü kullandı, bağırmadan da bağırmanın nasıl mümkün olduğunu gösterdi. Işık kullanımı yeterli olmakla beraber projeksiyon kullanımı oyunculuğa yöneltilen odağı düşürdü.
"Baban şiddet dolu bir adam olduğu için sen şiddete asla başvurmayacağını söyleyip dururdun. Şiddet sadece şiddet üretmeyebiliyor. Ben cümleyi uzun süre kafamın içinde tekrar edip durdum. Ben zannediyordum ki şiddet, şiddetin sonucudur, yanılmışım. Senin gördüğün şiddet bizi şiddetten kurtarmıyor. Alkol unutmanın boşluğunu dolduruyordu. Her şeyin sorumlusu dünyaydı. Ama dünyayı nasıl mahkûm edeceğiz."
İğneyi de çuvaldızı da kendine batırmaktan geri durmuyor.
"Söz konusu olan senin hayatını anlatmaksa baba, tekrar etmekten başka ne yapabilirim ki? Kim dinlemek isteyecek ki senin gibi hayatı olanı! İnsanları bizi dinlemeye mecbur edene kadar tekrar etmek zorunda değil miyiz, başka çare var mı?"
"Numaradan konser verdiğimiz akşam, gerçekten şarkıcı kadın olduğum için mi, kız kılığına girdiğim için mi yaraladım seni?”
Pek çok konu başlığını yapısında barındıran oyunda, ele alınan bu çok çeşitli konular iyi bir geçiş sağlanarak tek çatı altında toplanmış. Kronolojiye bağlı kalmaksızın genel olarak hatıralarla ilerlenirken, bu yolda karşılaştıklarının anlatıcıyı (oğlu) daha da politik olmaya itmesi gözler önüne seriliyor. Geçmişten bugüne gelirken Fransa’da yapılanlara kişisel ve yakın tarih üzerinden ışık tutuluyor. İç hesaplaşma yapılırken yöneltilen sorularla, hikâyenin tanıdıklığının etkisi, benzerlerinin her yerde oluşu seyirciye hatırlatılıyor. Ve fikirleri değişse de geçmişinde kalan babanın, devrimin şart olduğunu ifade etmesiyle son buluyor.
Kimi zaman güldürdü, ardından oyuncunun kendi tabiriyle güldüğüne pişman ettirdi. Zaman zaman öfkeden diş sıktırdı, acıyı derinlerde bir yerde hissettirdi. Çokça şapkayı öne koyup düşündürdü. Yaptığı alıntılarla taşı gediğine koydu.
İyi metin ve iyi oyunculuğu sahneye taşıyan Babamı Kim Öldürdü, şimdilerde bütçenize göre belirlediğiniz bedel karşılığında yalnızca çevrimiçi izlenebilecek. İçinden geçtiğimiz Covid-19 sürecinin bitmesini beklemeksizin çevrimiçi tiyatro deneyimini bu oyunla yaşamanızı öneririm.
Babamı Kim Öldürdü / Moda Sahnesi