Sağanak yağmurlu bir Perşembe akşamı, oyunun sahnelenecek mekanı; Uniq Hall Maslak'a doğru yola çıktım. Oyun haftasında bilet aldığım, doğrusu bilet almakta geç kaldığım için balkondaki ön sıradan yer bulabilmiştim. Daha önce çok sayıda opera temsilini, locada seyretmiş olmama rağmen, o güne dek bir tiyatro oyununu balkonda seyretmeyi deneyimlememiştim. 20:30'da başlaması gereken oyunda, saatler 20:30'ü gösterdiğinde "Oyunumuzun başlamasına 10 dakika kalmıştır." anonsu yapıldı; okuduğum yorumlardan hareketle, oyundan ziyade oyunculukların ön planda olduğu düşüncesiyle beklemekteydim. Oyunun ilk 15 dakikası boyunca salona seyirciler alınmaya devam etti.
Trajik kasvetli oyun olan Evlat; Fransız yazar Florian Zeller'in kalemi, Hira Tekindor'un çevirisi ve İbrahim Çiçek rejisiyle sahneye taşındı. 2010'da Anne oyununu, 2012'de Baba oyununu sahneleyen Fransız genç yazar Florian Zeller, 2018 yılında Le Fils'i (Evlat/Oğul) yazıp sahneye taşıyarak Aile Üçlemesi’ni tamamladı. 2019'un Ekim ayında ise ülkemizde prömiyerini yapan Evlat perdelerini açtı.
Oyunun tanıtım metnindeki incelikli ifadelere (Geç kaldığın babalığa en güzel ceketle yetişebilir misin?) nispeten replikler; inceliklerine inmeden, özen göstermeksizin kaleme alınmıştı. Bilinen bir öykünün zenginleştirilmeyerek izleyicilere sunulması neticesinde, sıradanlaşmıştı. Böylece, yer yer tekdüze ilerlediğini ve temponun sekteye uğradığını söyleyebilirim.
Onur Saylak ve Sezin Akbaşoğulları'nın "Ne işin var burada?" tartışmasıyla başlayan oyunda, mikrofon kullanıldığı için sesin yapay yayılışı (neredeyse dublaj etkili) ilk etapta kulağa iyi gelmemekle beraber ilerleyen dakikalarda duruma alışıldı.
Onur Saylak'ı sahnede ilk kez izledim ve oyun nezdinde değer biçilemeyecek kadar başarılı olduğunu gördüm. Babası gibi, bir adam olmak istemediğini dillendiren
Pierre, hislerini dışarıya yansıtamayan, öyle ki dolup taşacak yapıdadır. Onun işkolikliğini, dava dosyalarına göz geçirmesinden çok, diğer karakterlerin iddiasıyla görürüz. Oyun sonunda, karakterin üzerimde bıraktığı his için bile izlenmeye değer olduğunu söylerim. "Burada yoksun biliyorum."
Şükran Ovalı'nın daha önce bir tiyatro oyununun kadrosunda yer aldığını hatırlamıyorum; beklentimi karşıladı.
Mekanda dinamik hareket olanağı sağlayan dekorda, Pierre'in (Onur Saylak) kahve ikram etmek için dolabın kapağını açtığında bir markaya ait kahve makinesi kutusu yerine bir kahve makinesinin bulunmasını dilerdim. Bu tıpkı, Şükran Ovalı'nın sürdüğü bebek arabasının önce tamamen boş oluşu devamındaki sahnelerde ise oyuncak bebekle doldurulması gibiydi.
Sezin Akbaşoğulları, gerek Onur Saylak ve Cem Yiğit'leyken gerekse tek başına, oyunun üstesinden geldi.
Cem Yiğit ise aynı yönetmenin (İbrahim Çiçek) yönettiği Kalp oyununda büyüleyiciydi, öyle ki yorumumda "yıldızı parlayan genç bir yetenek" olarak addetmiştim. Bilindiği üzere, bir belgesel dizisinde canlandırdığı tarihi karakter ile övgüleri topladı. Evlat oyununda, 17 yaşında majör depresyondan acı çeken, hem ebeveynin boşanmasının sancısını doğrudan hisseden hem de özünde varoluşsal sancılar yaşayan; aynı zamanda yazılar yazan, yazar olmayı düşleyen bir ergendir. Annesiyle babasının boşanma sürecini "Sanki beni böyle ikiye ayırdılar gibi oldu." diye ifade eden Nicolas, kendi ifadesiyle yaşamayı beceremeyen, annesinin tabiriyle onun küçük güneşidir. Şahsen anne-baba veya eş olmadığım için, benim oyun boyunca özümsediğim, kendimden bir parça bulduğum karakter Nicolas (Cem Yiğit) oldu. "-Sen böyle kendi canını acıtınca, sanki benim canımı acıyorsun gibi oluyor, biliyor musun? Sen de annemin canını acıtırken benim canımı acıtıyor gibi oluyorsun, biliyor musun?"
Yaklaşık beş yıldır, oyun esnasında not defterime, oyunun seyrini değiştiren ya da bende iz bırakan replikleri, dramaturjik yönden veya oyunculuklarda dikkatimi çeken detayları yazarım. (Fakülteden kalma alışkanlığım gereği, hızlıca not tutmak için kağıda bakmadan karanlıkta da olsa düzgünce yazabilirim. Dolayısıyla "Not tutarken seyri kaçırmış olabilirsiniz." diyecek olanlara, bir taraftan oyunu seyrederken diğer taraftan not alabildiğimi ifade etmek isterim.) Fark ettim ki, dramaturjik açısından kayda değer not almadım. İz bırakan bir replik ise neredeyse işitmedim. Zira yazımın başında da belirttiğim gibi; bütünsel açıdan bir tiyatro oyunundan çok, oyunculukların ön planda olduğu, bu doğrultuda salt baş karakterlerin oyunculuklarının iyi olmasının, oyunu değerli kılmadığı fikrindeyim. Ayrıca, yan karakterlerin, sahne tedirginliğini üzerlerinden atamadıklarını gözlemledim.
Şayet metin tekrara düşen repliklerden sıyrılmış ve oyun sonuna doğru yer alan dramatik ögelerin 110 dakika ile orantılı etkide sahnelenmesi gibi temel kompozisyonlara uyulması halinde kanaatim değişebilirdi. Yalnız, anne ile oğulun farklı sahnelerde aynı repliği dile getirmesi etkileşimini beğendim. O da "Her şey çok daha kötü olacak." idi. Oyunun sahnelenmeye başladığı ilk aylarda, okuduklarıma göre, arabesk bir şarkıya yer verilmişti. Bu karardan dönülmesi fikrimce isabetli bir adım oldu.
Evlat / Craft