Bazen bir oyun, seyircisini öyle bir noktada yakalar ki gerçekliğin yoğunluğu sahnenin sınırlarını aşar. Kara komedi maskesinin altında, derin bir trajedinin kaçınılmaz yüzleşmesi gizlenir. 6 Şubat depremlerinin ikinci yıl dönümünde, seyirciyi böylesi ağır bir yükün altına sokan izleme deneyimi değil, toplumsal hafızanın sarsıntısıdır.
Hatırlamak mı? Unutmak mı? Bu soru, sahne üzerinde her an altı çizilen, ahlaki ve toplumsal bir gerilim olarak varlığını sürdürür. Yalnızca bir aile dramı değil, aynı zamanda bireyin hatırlama ve unutma arasındaki tercihini sorgulayan; vicdan, ahlak ve toplum meselelerine ışık tutan bir melodramdır. Yapısındaki felsefi katmanlarla, bireysel sorumluluğun kaçınılmazlığını vurgularken kişiyi kendi gerçekliğiyle yüzleştirir. Farklı dramatik düzlemleriyle seyirciyi koltuğundan kaldırarak, etik bir duruş sergilemeye zorlar. Büyük ölçekli meseleleri, kara komedinin kırılgan sınırında sahnenin her köşesine sinmiş düşünsel izlekte sunar. Bu yapının merkezindeki karakterler, geçmişle yüzleşme aşamasındaki bireylerin içsel yolculuklarını çeşitli şekillerde yansıtır.
Bu paragraftan sonrası oyun hakkında detaylar içerir.
Hikaye, bir yıl boyunca müştemilatta yaşayan bir ailenin, baba yadigarı arsadan ayrılmayı planladığı gün başlar. Ancak merhum babanın çocuklarına bıraktığı bir sır, ayrılığı geciktirir. Böylece Kadir, Feride, Umut ve Müjde’nin öyküsü, unutma ve hatırlama arasındaki ikilemle şekillenir.
Ailenin pragmatist ve çıkarcı figürü olan Kadir, çıkarları uğruna ailesini terk eder ve iktidar yanlısı çevrelere girerek maddi sorumluluklarını üstlenir. Ancak suçluluk duygusuyla yüzleşmek yerine savunmaya geçer; bu da onun içsel çözülüşünü hızlandırır. Kadir’in bireysel çıkarları uğruna yaptığı taşra kurnazlığı, bir binanın çökmesine, babasının ölümüne ve kardeşi Umut’un ağır bir travma yaşamasına sebep olur. Kadir’in rant peşindeki ahlaki çöküşü, yalnızca ailesinin değil, toplumun da yüzleşmesi gereken bir sorumluluğu temsil eder.
Sinemacı olmayı hayal eden ve Z kuşağını temsil eden Umut, hafıza kaybı ve geçmişe dönüşle zihinsel çöküş yaşasa da unutmayı kabul etmez. Uykuyla unutmanın, uyanarak hatırlamanın yükünü taşır. Umut’un unutmaya direnci, travma ile yüzleşme çabası ve hafızanın güvenli bölgelerinden çıkma ikilemi, bilinçaltı ile gerçeklik arasında gidip gelen fantastik bir düzlemde sununur. Matrix’in dijital simülasyonuyla kurduğu paralellik, karakterin gerçeklik arayışındaki yolculuğunu derinleştirir. Ancak Umut’un bilinç döngüleri, Neo’nun simülasyonla yüzleşmesinin daha içsel bir yansımasıdır. Karakterin her uyanışında “Burası neresi? Hangi tarihteyiz?” gibi sorularla döngüsel tutsakta sorguladığı gerçeklik, Neo’nun simülasyondan uyanışını anımsatır. Karakterin zihin dünyasında kurduğu Matrix setinde, “Kestik” ve “Kayıt!” ifadeleriyle seyirciyi gözlemci olmaktan çıkarıp hikayenin içine çeker.
Ailenin kırılgan ama güçlü kadını Feride, ailesini bir arada tutmaya çalışarak travmalarını göğüsler. Feride’nin karakteri, aile içindeki duygusal çalkantılar ve vicdani çatışmalarla şekillenir. Meseleleri görmezden gelse de alacağı kararla içsel gücünü keşfeder ve nihayetinde kendi kimliğiyle yüzleşir.
Doğruluğa olan bağlılığı ile duyguları arasında çıkmazda kalan Müjde, ait olmadığı aileye gazeteci kimliğiyle dışarıdan bakar. Ailenin saklı geçmişine duyduğu merakla, zamanla kendi objektifliğini sorgular ve her karakterin içsel çatışmalarına dair sorgulayıcı tavrı, farkında olmadan ailenin gölge taraflarını ortaya çıkarır.
Sahne tasarımında, oyun süresince yer değiştiren minimalist küpler, sınırlı fakat geçirgen bir gerçeklik sunarak ses, ışık ve video oyunlarıyla çok katmanlı bir algı yaratır. Küplerin hareketi, bir yandan karakterlerin zihinsel çalkantılarını betimlerken, diğer yandan seyirciyi geçici gerçeklikte sıkışmış hissettirir. Bu tasarım, Matrix’teki simülasyonun sınırlarını aşma çabasıyla paralellik gösterir. Dinamikleriyle, adeta Matrix’in dijital evrenini deprem gerçeğiyle sahneye taşır. Gerçeklik ve kurgu arasındaki her salınımda, seyircide varlık sorgulamasına yol açar. Karakterlerin içsel çöküşü, kaderin ve kişisel seçimlerin birleştiği bir noktada oyun doruğa ulaşırken, toplumsal felaketlerin kişisel sorumluluklarla nasıl şekillenebildiğini gözler önüne serer.
Kara Kutu / BGST - Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu